Tārık sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 17 âyettir. İsmini birinci âyette geçen ve “yıldız” mânasına gelen اَلطَّارِقُ (tārık) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 86, iniş sırasına göre 36. sûredir.
Sûrede temel inanç esasları ve Allah’ın büyüklüğünü gösteren deliller ele alınır. İnsanın değersiz atılgan bir sudan yaratıldığına dikkat çekilerek, Cenâb-ı Hakk’ın onu, bütün sırların ortaya döküleceği günde yeniden diriltip huzuruna çıkaracağı vurgulanır. Bu gerçekleri haber veren Kur’ân-ı Kerîm’in doğru bir söz olduğu ve asla şaka olmadığı dolayısıyla kâfirlerin Kur’an aleyhinde planladıkları entrikaların ilâhî plan karşısında söneceği ifade edilir.
Mushaftaki sıralamada seksen altıncı, iniş sırasına göre otuz altıncı sûredir. Beled sûresinden sonra, Kamer sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilerin bu kadar önemli olmasına karşın kâfirler onun nûrunu söndürmek ve tesirini engellemek için her türlü hile ve tuzak kurmakta ve değişik entrikalarla tedbirler almaktadırlar. Bu ışığı önleyebilmek ve insanları şüpheye düşürebilmek için Peygambere karşı acımasızca iftira kampanyası yürütmektedirler. Önceden de böyle olmuştur, şimdi de böyle olmaktadır. Halbuki onların hilelerine karşılık Allah da hile kurmaktadır. Allah’ın planı sayesinde onların tüm hileleri boşa çıkacak ve engellemeye çalıştıkları Kur’an’ın mesajı hızla yayılacaktır.
Şâir Sünbüllüzâde Vehbî şöyle der:
“Cümle erbâb-ı hiyel müdbir olur,
Hîlesi pek çoğa varmaz duyulur.
Yoğ iken tilki gibi hîle-güzâr,
Yine postu soyulur âhir-i kâr.”[1]
Sûrenin son kelimesi olan رُوَيْدًا (ruveydâ), az mühlet anlamındaki اَلرُّودُ (rûd) kelimesinin daha da küçültülmüşü olup “oldukça az müddet” mânasına gelir. Dolayısıyla mü’minler lehindeki ilâhî hükmün çok yakında geleceğini müjdelemektedir. Bu müjdenin gerçekleşmesi ve hakiki bayram sevinci olan âhiret mutluluğunun elde edilmesi için gereken kulluk şartlarını açıklamak üzere de Yüceler Yücesi Rabbin ismini tesbih emriyle başlayan A’lâ sûresi gelmektedir:
[1] Erbâb-ı hiyel: Hîle sahipleri, tuzak kuranlar. Müdbir: Duruma göre hareket eden. Hîle-güzâr: Hîle yapan. Âhir-i kâr: Sonunda.
İsra suresinin 53. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 53. Ayet Arapça: وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْ ...
İsra suresinin 44. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 44. Ayet Arapça: تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ ...
İsra suresinin 32. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 32. Ayet Arapça: وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا İs ...
İsra suresinin 23. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 23. Ayet Arapça: وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِح ...
Hadîd sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, 25. âyette geçen ve “demir” mânasına gelen اَلْحَد۪يدُ (hadîd) kelimesinden alır. Mushaf t ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنّ ...