Mümtehene sûresi Medine’de inmiştir. 13 âyettir. İsmini, 10. âyette geçtiği üzere Mekke’den Medine’ye hicret eden müslüman kadınların, gerçekten inanıp inanmadıklarını anlamak maksadıyla imtihan edilmelerini isteyen فَامْتَحِنُوهُنَّ (femtehinûhünne) “onları imtihan edin!” emrinden türetilen ve “imtihan edilen kadın” mânasına gelen اَلْمُمْتَحَنَةُ (mümtehene) kelimesinden alır. Buna “imtihan eden sûre” veya “bunu emreden âyeti içinde bulunduran sûre” anlamında اَلْمُمْتَحَنَةٌ (mümtehine) de denilir. Ayrıca sûrenin اَلإمُتِحَانُ (İmtihân) ve اَلْمَوَدة (Meveddet) isimleri de vardır. Resmî sıralamada 60, iniş sırasına göre 111. sûredir.
Allah’a ve mü’minlere düşmanlığını açıkça ortaya koyan ve bunu fiiliyata dönüştüren kâfirlerle olan münasebetlerde son derece dikkatli davranılması üzerinde durulur. Onlarla dostluk kurulmaması ve müslümanların sırlarının onlara sızdırılmaması istenir. Bu husustaki en küçük bir ihmalin müslüman toplumun başına büyük belalar açacağı ihtarı yapılır. Hz. İbrâhim (a.s.)’ın, babası ve akrabaları bile olsalar, müşriklere karşı olan net tavrı müslümanlara uyulacak en güzel bir örnek olarak sunulur. Ancak müslümanlara, düşmanlığını fiiliyata dökmemiş gayr-i Müslimlerle olan münâsebetlerin daha yumuşak tutulması, gönüllerini İslâm’a ısındırmak adına onlara iyilik, ihsan ve adâletle muamele edilmesi öğütlenir. Mekke’den Medine’ye hicret eden kadınların evlilikleri ile alakalı hukuki düzenlemeler yapılır ve bunlardan alınacak bey’atin esasları belirlenir.
Mushaftaki sıralamada altmışıncı, iniş sırasına göre doksan birinci sûredir. Ahzâb sûresinden sonra, Nisâ sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
Müslümanlardan bir kadın kâfirler tarafına giderse, mü’minler, o kadının kocasına, kaçan karısına ödediği mehri geri vermelidirler. Bu da iki yoldan biri ile ödenebilir:
Birincisi; takas yolu ile ödenir. Yani mü’minlerin eşlerinden biri kâfirler tarafına gider de, kâfirler onun mehrini geri vermezlerse, müslümanlar da kâfirlerin kendilerini terk edip müslümanlara katılmış hanımlarına ödedikleri mehri geri vermezler. Ellerinde bulunan o mehri, karısı kâfirler tarafına kaçmış müslümana verirler. Buna göre اَلْعَقْبُ (‘akb), kâfir kadınların mehirlerinden verilmeyip de elde kalan şeydir.
İkincisi; kadının kaçtığı tarafla savaşa girmeyi gerektiren bir durum ortaya çıkıp müslümanlar zafer ve ganimet elde ederlerse, bu gelirlerden o adamın hakkını verirler.
Bu hükümlere dikkatlice bakıldığında anlaşılacaktır ki, Cenâb-ı Hak, sadece mü’minlerin değil müşriklerin de haklarını korumakta, adâletin karşılıklı gerçekleşmesini istemektedir. Böylesine iç içe geçmiş ilişkiler ortamında bile ahde vefâ kaidesine hassasiyetle uyulması, anlaşma hükümlerinin en ince ayrıntısına bile dikkat edilerek dürüstçe yorumlanıp uygulanması ve her hak sahibine hakkının verilmesi telkin edilmektedir. Herhalde İslâm’ın açıkça kendini gösteren bu hak ve adâlet anlayışı, hidâyet mahrumu insanların gönüllerine aydınlatıcı parlak bir şua halinde yansıyacak, kalplerde oluşmuş inkâr paslarını dökmeye başlayarak iman nurunun oraya girmesine yardımcı olacaktır. Nitekim âyetin sonundaki, “Kendisine inandığınız Allah’a karşı gönülden saygılı olup O’na karşı gelmekten sakının” (Mümtahene 60/11) emri müslümanlara, kâfir ve müşrik bile olsalar insanların hak ve hukuklarına riayette son derece dikkatli olmalarını öğütlemekte, bu hususta onlara büyük bir mesuliyet yüklemektedir.
Ancak, mü’min olduklarını söyleyip hicret eden kadınların imanın gereklerini yerine getirmek üzere şu hususlarda Peygamber’e biat etmeleri istenerek buyruluyor ki:Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ ا ...
Zebâniler, insanları cehenneme sevkeden ve cehennemi yöneten meleklerdir. Kur’an-ı Kerim’de zebânilerden bahseden ayetler şunlardır: ZEBANİLER İLE İL ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي ك ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ “Ve yüzünü hak dine çevir, sakın müşrikler ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ Asla Allah’ın âyetlerini yalan ...