Muhammed Sûresi 5. Ayet Tefsiri


5 / 38


Muhammed Sûresi Hakkında

Hz. Muhammed (s.a.s.) sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 38 âyettir. İsmini, 2. âyette geçen Peygamberimiz (s.a.s.)’in مُحَمَّدٌ (Muhammed) adından alır. Ele aldığı esas mevzuun savaş olması, mü’minleri savaşa teşvik etmesi ve 20. âyetinde de savaş mânasındaki اَلْقِتَالُ (kıtâl) kelimesinin geçmesi sebebiyle bu sûreye “kıtâl” ismi de verilmiştir. Mushaf tertibine göre 47, nüzûl sırasına göre 95. sûredir.

Muhammed Sûresi Konusu

Sûrede üç grup insandan bahsedilir: Mü’minler, kâfirler ve kalplerinde hastalık bulunan münafıklar. Medine’ye hicretin ilk günlerinde indiği anlaşılan bu sûrede mü’minler, kâfirlere karşı cihada ve savaşa hazırlanmaktadır. Yakında aralarında çok ciddi bir savaşın olacağı, dolayısıyla kâfirlerle karşılaşır karşılaşmaz boyunlarını vurup hemen işlerinin bitirilmesi, kalanların da derhal kuvvetlice bağlanıp esir edilmesi, savaş müslümanların galibiyeti ile sonuçlanıncaya kadar bu konuda asla en küçük bir gevşeklik gösterilmemesi gerektiği öğretiliyor. Alınan esirlere ise duruma göre muamele edilecektir. Bundan itibaren Allah’a inanan, O’nun yolunda cihad eden, hatta canını veren mü’minlere Cenâb-ı Hakk’ın dünya ve âhirette ihsan edeceği lutuflar; Allah’ın indirdiğine inanmayan, bunlardan hoşlanmayan,  bunlara düşman olanları da dünya ve âhirette bekleyen felaketler ve cezalar hatırlatılır. Özellikle savaş söz konusu olduğunda münafıkların iç dünyalarında kopan fırtınalar ve bunun dışa yansıyan akisleri tablolar halinde takdim edilir. Son olarak mü’minler, küfür karşısında sağlam ve sarsılmaz sıra dağlar gibi durmaya, küfürle mücâdelede en küçük bir gevşeklik göstermemeye, geçici dünyaya aldanmayıp âhiret sermayesine talip olmaya ve mallarıyla canlarıyla din emânetine sahip çıkmaya davet edilir. Bu yolda lazım gelen fedakârlık gösterilmediği takdirde bu yüce emanetin ellerinden alınabileceği ve bir başka millete verilebileceği ikazıyla mü’min gönüller infak, tebliğ ve cihada teşvik edilir.

Muhammed Sûresi Nuzül Sebebi

         Sûre Medine’de, Bedir Savaşı’ndan sonra ve muhtemelen Uhud Savaşı esnasında, Hadîd sûresinin peşinden nâzil olmuştur. Mekke’de indiğini söyleyenler, İbn Abbas’ın, 13. âyeti kastederek “Mekke’de, Hz. Peygamber oradan keder içinde ayrılırken gelmiştir” sözünü genelleştirerek yanılmışlardır (Kurtubî, XVI, 216; İbn Âşûr, XXVI, 71). Bu ayrılıştan maksat hicret ise, yalnızca 13. âyet Mekke’de inmiş demektir, Vedâ haccındaki ayrılış kastediliyorsa, o da Medine’de inenlere dahildir.

TEFSİR:

Bu âyetler, savaşla alakalı temel kaideleri beyân eden ilk ilâhî tâlimatlardır. Kur’ân-ı Kerîm, haksız yere cana kıymaya son verebilmek için nasıl ki kısası emrediyorsa, aynı şekilde yeryüzünde savaşın sona ermesi; fitnenin ortadan kaldırılıp barış, hak ve din hürriyetinin hâkim kılınabilmesi için de zalim düşmanlarla savaşılmasını ve onların güçlerinin kırılmasını emretmektedir. Dolayısıyla İslâm’a göre savaşın hedefi, Allah’ın dininin hâkimiyetini sağlamak, zulüm ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, insanla İslâm arasındaki engelleri bertaraf etmek ve insanların kimsenin baskısına maruz kalmadan hür iradeleriyle dinî tercihlerini yapmalarını sağlamaktır. “Hiçbir fitne kalmayıncaya ve bütün hâkimiyet sadece Allah’ın oluncaya kadar o kâfirlerle savaşın” (Enfâl 8/39) âyetinde bu tâlimat daha açık bir şekilde verilir.

Savaşla alakalı olarak burada temas edilen kaideleri daha kolay anlaşılabilmesi için şöyle hülasa edebiliriz:

Birincisi; savaşta İslâm ordusunun asıl hedefi, düşmanı yıpratarak savaş gücünü kırmak ve savaşa son vermektir. Bu hedeften saparak düşman askerlerini yakalamaya uğraşmamak gerekir. Esir almaya, düşmanın kökü kazınıp savaş alanında mücadele eden hiçbir asker kalmayınca başlanmalıdır.

İkincisi; düşmanın beli iyice kırılıp, bir daha toparlanamayacak şekilde çökertildikten sonra, geri kalan askerler kuvvetlice bağlanıp esir edileceklerdir. Yalnız şartların gereğini de dikkate alarak müslümanlar, savaş esirlerine iyilik yapıp onları serbest bırakma veya fidye alma hususunda serbest bırakılmışlardır. Bundan, savaş esirlerinin öldürülmeyeceği genel hükmü çıkmaktadır. Resûlullah (s.a.s.) ve ashâbının tatbikatından anlaşılmaktadır ki savaş esiri, devletin idaresi ve esareti altında kaldığı müddetçe barınması, beslenmesi, hasta veya yaralı ise tedavi edilmesi devletin sorumluluğundadır. Esirleri aç ve çıplak bırakmak veya onlara işkence yapmak İslâm hukukunun asla müsamaha gösterebileceği bir tutum ve davranış değildir. Aksine, onlara ilgi göstererek iyi muamele yapılmasını teşvik edici emirler vardır. İslâm’da savaş esirlerine iyilik yapmanın bir şekli de esirlerin cizye denilen vergilerle vergilendirilip zimmî vatandaş yapılması ve müslüman vatandaşlar gibi serbestçe, özgürlük içinde yaşamalarının sağlanmasıdır.

Savaş, içtimaî hayatta bir kısım dengelerin yerine oturabilmesi için Allah Teâlâ’nın koyduğu bir kanundur. Eğer isteseydi hiç savaşı emretmez, peygamberinin emrine meleklerden müteşekkil ordular verir veya gökten azap indirerek kâfirlerden intikamını alabilirdi. Fakat sûrenin ilerleyen âyetlerinde de beyân buyurduğu üzere, insanları birbiriyle sınamak istedi. Kendi yolunda cihad edenlerle sabredenleri belirleyip ortaya çıkarmayı murad etti. Böylece mü’minlerin sevaplarını artırmayı ve onları cennetlerde daha yüksek mevkilere yerleştirmeyi takdir buyurdu. Kendi yolunda öldürülenlerin “ölüler” olmadığını haber verdi. Zira onlar berzah âleminde diğer insanlardan farklı bir hayat mertebesinde yaşarlar; yerler, içerler, çeşitli nimetlerle rızıklandırılırlar. (bk. Bakara 2/154; Âl-i İmran 3/169-171) Kabirde sualleri ve mahşerde hesapları kolay olur. Allah Teâlâ onları cennete girecek biçimde tertemiz hale getirip, sonra da kendilerine dünyada Kur’an ve Peygamber vasıtasıyla haber verip tanıttığı cennetlere yerleştirir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Muhammed’in canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, cennetlik mü’minlerden her biri, cennetteki yerini, dünyadaki evinden daha iyi bilir.” (Buhârî, Mezâlim 1)

O halde:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...