Mâide Sûresi 38. Ayet Tefsiri


38 / 120


Mâide Sûresi Hakkında

Mâide sûresi 120 âyettir. Medine’de inmiştir. Sûre ismini, içinde “yemekli sofra” mânasındaki اَلْمَائِدَةُ (mâide) kelimesinin geçtiği 112. ayetten almaktadır. Esasında bu sûre İslâm nimetinin ikram edildiği ilâhî bir sofradır. Ayrıca bu sûreye, birinci âyetinde akidlerin yerine getirilmesi emredildiği için “Ukûd”, okuyanları azap meleklerinin elinden kurtaracağı için اَلْمُنْقِذَةُ (Münkıze), ve dinî hükümler çeşitli âyetlere serpiştirildiği için اَلْمُبَعْثِرَةُ (Muba‘sire) adları da verilmiştir. Bu sûre Hudeybiye anlaşmasından sonra, Hicret’in 6. senesinde veya 7. senesinin başlarında vahyolunmuştur. Mushaf tertîbine göre 5, nüzûl sırasına göre 110. sûredir.

Mâide Sûresi Konusu

Sûrede özetle şu mevzular ele alınmaktadır:

Müslümanların dinî, içtimaî, iktisadî ve siyasî hayatlarını tanzim eden düzenlemelere yer verilir. Bu bağlamda akitlerin yerine getirilmesi, Allah’ın hacla ve bunun dışındaki hususlarla ilgili koymuş olduğu dinî nişânelere saygı duyulması, Kâbe’ye gelen hacılara karşı girişilecek her türlü müdahalenin yasaklanması sözkonusu edilir. Haram ve helâl olan yiyeceklerle alakalı kesin hükümler konur. Bu hususta İslâm’dan önce mevcut olan yanlış telakki ve uygulamalar kaldırılır. Ehl-i kitabın kestiklerini yeme ve iffetli hür kadınlarıyla evlenme izni verilir. Abdest, gusül ve teyemmümle ilgili hükümler; isyan, toplumun huzurunu bozma, hırsızlık ve kısası gerektiren hususlarla ilgili cezalar bildirilir. İçki içmek, kumar oynamak, putlara tapmak, fal oklarıyla iş yapmak tamamen yasaklanır. Yemin kefareti açıklanır ve şâhitlikle alakalı yeni hükümlere yer verilir.

Hâkim duruma geçen müslümanlar, iktidarın kendilerini bozması tehlikesine karşı ikaz edilip, adâlete bağlı kalmaları, kendilerinden önce geçen kitap ehlinin hatalarına düşmemeleri, onları dost ve sırdaş edinmemeleri konusunda tekrar tekrar uyarılır. Bunu başarabilmek için de Allah ve Rasûlü’nün öğrettiklerini, emir ve yasaklarını titizlikle gözetmeleri emredilir.

Yahudiler, ısrarla sürdürdükleri yanlış tavırlarına karşı ikaz edilir ve sırat-ı müstakim olan İslâm yoluna tabi olmaya çağrılır. Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssası bağlamında Hz. Peygamber Efendimiz ve ashâbı hakkında öldürme planlarından vazgeçilmesi ve Allah katında insanın hayatının ehemmiyeti hususuna özel bir vurgu yapılır. Aynı şekilde Hıristiyanların da içine düştükleri yanlış inançlar açıkça belirtilerek, onlara da Allah Resûlü (s.a.s.)’in rehberliğini kabul etmeleri konusunda uyarıda bulunulur. İşin ciddiyetini göstermek üzere de kıyamet gününde peygamberlerin bile zor anlar yaşayacağı ilâhî hesaptan bir tablo arzedilir. Netice olarak bütün insanlar göklerin, yerin ve her şeyin sahibi olan Allah’a kulluğa davet edilir.

Mâide Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 5., iniş sırasına göre 112. sûredir. Fetih sûresinden sonra, Tevbe’den önce Medine’de nâzil olmuştur. Medine döneminde bir defada indiğine ve son inen sûrelerden olduğuna dair rivayetler bulunmakla birlikte (Tirmizî, “Tefsîr”, 6/20; Müsned, II, 176; VI, 455; Hâkim, Müstedrek, II, 311), bu rivayetlerin gerek sûrenin ihtiva ettiği konulara gerekse sûre içindeki âyetlerin iniş sebebiyle ilgili bilgilere uygun düşmediğini savunan Ateş’e göre sûre, Medine döneminde uzun bir zaman dilimi içerisinde peyderpey inmiş, ancak Hz. Peygamber’in hayatının sonlarında tertip edilmiş olması sebebiyle tamamının bir defada indiği sanılarak bu rivayetler ortaya çıkmıştır (II, 448). Gösterilen gerekçeler incelendiğinde bu görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

Mâide Sûresi Fazileti

Görüldüğü üzere Mâide sûresi müslümanların dinî, içtimaî, iktisadî ve siyasî hayatlarını tanzim eden pek çok düzenlemelere yer veren mühim sûrelerden biridir. Bu açıdan büyük bir fazilete sahiptir. Hz. Aişe (r.a.): “Mâide sûresi nüzûl bakımından son inen sûrelerdendir. Şu halde onda bulduğunuz helâlleri helâl, haramları da haram tutunuz” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 188) demektedir. Abdullah b. Amr b. Âs ise: “Nebi (s.a.s.) bine­ği üzerinde iken ona Mâide sûresi indi. Binek taşıyamadı, bunun üzerine Efendimiz bineğinden indi” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176) diyerek sûrenin önemini ve dindeki ağırlığını vurgular.

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُٓوا اَيْدِيَهُمَا جَزَٓاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ ﴿٣٨﴾
Karşılaştır 38: Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına bir karşılık ve Allah tarafından caydırıcı bir ceza olmak üzere sağ ellerini bilekten kesin. Allah kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü, hikmetli ve sağlam olandır.

TEFSİR:

 اَلسِّرْقَةُ (sirkat), sözlükte “başkasının malını gizli olarak almak, hırsızlık etmek” demektir. Dinî bir terim olarak “hırsızlık”, “başkasına ait bir malın, muhafaza edildiği yerden sahibinin rızâsı olmaksızın ve sahiplenmek kastıyla gizlice alınması” anlamına gelir. Bu suçu işleyen kimseye de “hırsız” denir. Âyette hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerinin kesilmesi emredilmektedir. Ancak hırsıza el kesme cezasının verilebilmesi için genel olarak şu şartların oluşmuş olması gerekir:

Hırsız, cezaî ehliyetin gereği olan temyiz gücüne sahip ve ergenlik çağma ulaşmış olmalıdır. Yaptığı işin haram olduğunu bilmelidir. Hırsızlığın haram olduğunu bilmeyen yeni müslüman olmuş bir kimseye bu ceza uygulanmaz. Hırsızlığı kasıtlı olarak yapmalı, yani başkasına ait oldu­ğunu bildiği bir malı sahiplenmek maksadıyla bilinçli bir şekilde ve isteyerek al­mış olmalıdır. Malı, muhafaza edildiği yerden gizlice almış olmalıdır. Açıkta bırakılan veya koruma altın­da bulunmayan bir malın alınması had cezasını gerektiren hırsızlık suçunu oluştur­maz. Çalınan mal hukuken korunan, iktisadî değere sahip olmalıdır. Meselâ meyve, sebze gibi kısa sürede bozulan şeylerin çalınmasında da el kesme cezası uygulan­maz. Açlık, zaruret ve zorlama gibi hırsızlık suçunu işlemeyi kısmen veya tama­men mazur gösterecek bir mazeret bulunmamalıdır.

Çalınan malın değeri belirli bir miktara ulaşmış olmalıdır. Hanefîler’e göre bu sikkeli, hâlis 28 gr altın veya bu değerde bir şeydir. Şâfi ve Mâlikîler’e göre 1 gr altın; Hanbelîler’e göre de üç 8.5 gr gümüş veya 1 gr altındır.

Bu şartlar altında hırsızlık yapan kişi, eğer bu suçu ilk defa işlemişse, yetkili makamlar ve şahıslar tarafından sağ eli bileğin­den kesilir. İkinci kez aynı suçu işlerse sol ayağı topuktan kesilir. Üçüncü kez hırsızlık yaparsa, tevbe edip halini düzeltinceye kadar hapsedilir.

Hırsızlığın cezasının el kesme şeklinde olmasının hikmetiyle alakalı şu izahlar yapılabilir:

- Hırsız, zenginin eli ve dayanağı mevkiinde olan malını aldığı için onun da eli kesilir. Böyle olunca sanki hırsız, o insanın elini kesip koparmış gibidir. O, haksız bir yolla başkasının hakkını aldığı için onun da elini kesip parçalarlar.

- Göklerin ve yerin hazîneleri Allah’ındır. (bk. Münafıkûn 63/7) Kula âit olan bütün mal mülk, Allahu Teâlâ’nın kulun yanındaki hazinesidir. Kul ise onun bekçisidir. Hırsızlık yaptığında izinsiz olarak Mevlâ’sının hazinesine el uzattığından, ihanet etmek suretiyle uzattığı o elin kesilmesi cezasına çarptırılır.[1]

Hırsızın tevbe etmesi durumunda yapılması gerekenlerle ilgili buyruluyor ki:

[1] Malın ve paranın hırsızlığı olduğu gibi, ibâdetlerden de hırsızlık olur. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.): “İnsanların hırsızlık bakımından en kötüsü, namazından çalandır” buyurmuş; Ashâb: “Ya Rasûlallah! Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorunca da “Rükû ve secdesini tam yapmayarak” cevabını vermiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 56)

 

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...