İsrâ Sûresi 53. Ayet Tefsiri


53 / 111


İsrâ Sûresi Hakkında

İsrâ sûresi Mekke’de inmiştir. 111 âyettir. Sûre ismini, birinci âyette geçen ve “gece yürütmek” mânasına gelen اَلإسْرَاءُ (isrâ) kelimesinden alır. Bu kelime, Resûlullah (s.a.s.)’in Mirâç gecesi Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya geceleyin götürülmesini beyân eder. Sûrenin bundan başka Allah’ı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ederek başlaması sebebiyle سُبْحَانَ (Sübhân) ve İsrâiloğulları’nın iki defa sürgün edilmelerinden bahsetmesi sebebiyle de بَن۪يۤ اِسْرَاۤء۪يلَ  (Benî İsrâîl) gibi isimleri vardır. Mushaf tertîbine göre 17, nüzûl sırasına göre 50. sûredir.

İsrâ Sûresi Konusu

İsrâ sûresi ağırlıklı olarak Resûlullah (s.a.s.)’in İsrâ mûcizesinden ve Miraç gecesi Efendimize verilmiş olup İslâm’ın esasını teşkil eden bir kısım dinî ve ahlâkî tâlimatlardan bahseder. Bununla birlikte İsrâiloğulları’nın fıtratı ve isyan edip fitne çıkarmaları sebebiyle iki defa sürgüne gönderilmeleri; Yüce Allah'ın varlığına, birliğine ve kudretine dair deliller; Peygamber Efendimizin risâleti, Kur’ân-ı Kerîm’in mûcize oluşu ve bir kısım hususiyetleri üzerinde durulur. Sûrenin muhtevâsına uygun bir tarzda Hz. Âdem ile İblîs ve Hz. Mûsâ ile Firavun kıssalarından kısa kısa kesitler sunulur. Ayrıca mü’minlerin ve kâfirlerin âhiretteki durumları beyân edilir. Son olarak da tekrar Kur’ân-ı Kerîm’in, ona tâzimin, namazın, dua ve hamdin ehemmiyeti dikkatlere arz edilir.

İsrâ Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. 26, 32-33, 60, 73-74, 80, 107-111. âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuştur. İbn Âşûr, bu rivayetlerin, söz konusu âyetlerin içerdiği hükümlerin Medine dönemindekilerin muhtevasını hatırlatmasından ileri gelmiş olabileceğini, fakat bunun sağlam bir gerekçe olmadığını ifade eder (XV, 6).

İsrâ Sûresi Fazileti

Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Resûl-i Ekrem  (s.a.s.)’in her gece İsrâ sûresiyle Zümer sûresini okur, bunları okumadan uyumazdı. (Tirmizî, Deavât 22)

 Abdullah b. Mesud (r.a.) İsrâ, Kehf ve Meryem sûreleri hakkında şöyle derdi: “Bu sûreler ilk inen sûrelerdendir ve bunlar benim ilk öğrendiğim sûreler arasında yer alır.” (Buhârî, Tefsir 17)

وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا ﴿٥٣﴾
Karşılaştır 53: Rasûlüm! Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Çünkü şeytan onların arasını bozmaya çalışır. Doğrusu şeytan insanın apaçık düşmanıdır.

TEFSİR:

Bu âyet-i kerîme mü’minlere umûmî mânada mü’min-kâfir herkese sözün en güzelini söylemelerini emrettiği gibi, husûsî mânada da kendi aralarında edebi elden bırakmamalarını, yumuşak söz söylemelerini, birbirlerine alçak gönüllü davranmalarını, şeytanın vesvese ve tahriklerini bir kenara atmalarını emretmektedir.

“Güzel söz”, söylenmesi normal karşılanan sözdür. “En güzel söz” ise terk edilmesi caiz olmayan sözdür. Yine “en güzel söz”, terk edildiğinde cezalandırılmaktan korkulan sözdür. Aslında “en güzel söz”, sevenin sevdiğine karşı söylediği kulluk sözleridir. Buna göre günahkârın en güzel sözü, günahını itiraf etmesi; ârifin en güzel sözü ise, Allah’ı tanımaktan âciz olduğunu ikrar etmesidir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.):

“Ya Rabbi! Sen her türlü noksan sıfatlardan uzaksın, yücesin! Seni layık olduğun şekilde övmem mümkün değildir. Sen kendi zâtını nasıl övüyorsan öylesin!” buyurmuştur. (Müslim, Salât 222)

Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, merhametli, kibar, nâzik, ince ruhlu ve rikkat-i kalbiyye sahibi bir insandı. Kaba bir kimse O’na:

“–Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye defâlarca bağırmasına rağmen o, her defasında yumuşak bir üslûpla:

“–Buyur, isteğin nedir?” diye mukâbelede bulunmuştur. (Müslim, Nüzür 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 21/3316; Tirmizî, Zühd 50)

Yani muhâtabının kabalığına rağmen her seferinde âyetin emrettiği şekilde sözün en güzelini söylemiş, hiçbir zaman nezâket ölçüleri dışına çıkmamıştır.

Bu bakımdan mü’minler hem kendi aralarındaki münâsebetlerde güzel olanı söylemeli, hem de câhillerle, nâdânlarla münâsebetlerinde güzel olanı söylemelidirler. Nitekim Furkân sûresinde Rahmân’ın has kullarının vasıfları sayılırken:

“Rahman’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin «Selâmetle!» derler, geçerler” (Furkān 25/63) buyrulur. Resûlullah (s.a.s.) de, insanlara edep ve ahlâk bakımından kardeşliği sağlayacak esasları talim edip: “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” (Buhârî, Edeb 57; Müslim, Birr 23) tavsiyesinde bulunur.

Rabbimiz her zman ve zeminde güzel konuşmamızı istemektedir. Çünkü şeytan insanların arasını en fazla konuştukları faydasız ve gönül incitici sözlerle bozar. Zaten o insanın apaçık düşmanı olup, bulduğu her fırsatı bu yönde değerlendirmekten bir an geri durmaz. Bu sebeple de sözün en güzelini söylemeye ve şeytana ip ucu vermemeye gayret etmek gerekir.

Söz vardır, düşmanları dost eder. Söz vardır dostları düşman eder, büyük kavgalara sebep olur. Bu sebeple Rabbimiz insanları birbirine düşürecek, yanlış anlamalara sebep olacak kaba çirkin sözlerden kaçınılmasını ve en güzel biçimde konuşulmasını ister.

Yûnus Emre (r.h.) ne güzel söyler:

“Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ahulu aşı

Bal ile yağ ede bir söz!”

Kemâlzâde Ekrem de sözün gücüyle ilgili şu hikmetleri dile getirir:

“Âşıklığı meftûn edecek bir söz işittim,

Bir söz ki eder sâmi’a-i kalbime tesir,

Bir söz ki kılar rûhuma cânânımı tasvîr,

Bir söz ki duyunca anı ben göklere gitti,

Bir söz ki işitseydi cihân-ı melekiyet,

Eylerdi güzel kâline arz-ı muhabbet.”[1]

Bu bakımdan, Rabbimiizn bizi bizden daha iyi bildiği şuuru içinde hep güzelliklerin peşinde olup son nefesimizi imanla vermenin gayretiyle hareket etmeliyiz:

[1] Sâmi’a-i kalb: Kalbin kulağı. Cihân-ı melekiyet: Melekler alemi. Güzel kâl: Güzel söz. Arz-ı muhabbet: Sevgi gösterisi.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...