Beled sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 20 âyettir. İsmini birinci âyette geçip şehir, memleket mânasına gelen اَلْبَلَدُ (beled) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 90, iniş sırasına göre 35. sûredir.
İnsanın, Allah Teâlâ’nın bunca lutuf ve ihsanlarına karşılık nankörce ve cimrice davrandığı belirtilir. Ona, bundan vazgeçmesi ve cennetle arasına gerilmiş olan sarp yokuşu aşmak için malını muhtaçlara cömertçe ikram etmesi öğütlenir. Bu bakımdan iman, sabır ve merhamet tavsiye edilir. Bu tavsiyelere kulak asmayıp Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, korkunç cehennem ateşiyle uyarılır.
Mushaftaki sıralamada doksanıncı, iniş sırasına göre otuz beşinci sûredir. Kaf sûresinden sonra, Târık sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Buradaki insandan maksat, her insan değil, özellikle Allah’a ve âhirete imanı olmayan mağrur ve mütekebbir kimselerdir. Çünkü bu âyetler, malına mülküne güvenerek kendilerini yenilmez zanneden müşrik ileri gelenler hakkında inmiştir. Zira onlar, Peygamber (s.a.s.)’i mutlaka mağlup edeceklerini düşünüyor, bu hususta kimsenin kendilerini yenmeye güç yetiremeyeceğini iddia ediyorlardı. Neleri varsa hepsini Allah’a ve Peygamber’e düşmanlık yolunda harcıyorlardı. Bu sebeple bu malların sarfına kendi ağızlarından الإهلاك (ihlâk) yani “kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak şekilde telef etme” ifadesi kullanılmıştır. Onların bu hâli âyet-i kerîmede şöyle beyân edilir:
“İnkâra saplananlar, mallarını insanları Allah yolundan çevirmek için harcarlar. Onu böylece harcamaya devam edeceler. Ama harcanan bu mal onlara bir pişmanlık sebebi olacak. Çünkü hedeflerine varamadan mağlup edilecekler. Neticede kâfirler toplanıp cehenneme sürülecekler.” (Enfâl 8/36)
Rivayete göre Haris b. Âmir isimli önde gelen bir Mekkeli, sözde müslüman olmakla birlikte sürekli günah işliyor, ardından durumunu Resûlullah’a anlatıyor, o da günahlarının kefareti için sadaka vermesini emrediyordu. Sonunda bu sözde müslüman, “Muhammed’in dinine girdikten sonra kefaret ve sadaka vere vere elimde avucumda bir şey kalmadı” demişti. 6. âyet bu olaya da ışık tutmaktadır. (bk. Kurtubî, el-Câmi‘, XX, 64)
İster kâfir, ister münafık kim olursa olsun, İslâm düşmanlığı yolunda mallarını harcarken kendilerini kimsenin görmediğini sanabilirler. Halbuki Allah onları görmekte, neyi nereye harcadıklarını bilmektedir ve bunun hesabını soracaktır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Hiçbir kul, kıyâmet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücûdunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet 1)
Bu sorgulama ilâhî adaletin bir gereğidir. Zira Allah Teâlâ insana çok büyük bir değer vermiş, onu eşsiz özelliklerle donatmıştır:
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي ك ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ “Ve yüzünü hak dine çevir, sakın müşrikler ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ Asla Allah’ın âyetlerini yalan ...
Ayet-i kerimede buyrulur: فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْم ...