Tûr sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 49 âyettir. İsminin 1. âyette geçip dağ mânasına gelen ve hususiyle Hz. Mûsâ’nın Allah Teâlâ ile konuştuğu dağın adı olarak bilinen اَلطُّورُ (Tûr) kelimesinden alır. Mushaf tertibine göre 52, iniş sırasına göre 76. sûredir.
Kıyâmetin ve cehennemin dehşetli manzaralarından bahsedilir. Cennetliklerin nâil olacakları nimetler daha geniş olarak haber verilir. Kesinlikle vuku bulacak bu gerçeklere rağmen Peygamberimiz (s.a.s.)’i kâhinlikle ve delilikle suçlayıp reddeden; benzerini getirmeleri mümkün olmayan mûcize kelam Kur’ân-ı Kerîm’i inkâr eden kâfirlerin akılsızlıkları bir takım dikkat çekici sorularla gözler önüne serilir. Asılsız iddiaları tenkit edilerek çürütülür. Bu bâtıl dâvalarından vazgeçmedikleri takdirde kâfirler, öncelikle dünyada başlarına inecek azapla, sonra da âhiret azabıyla tehdit edilir. Bütün bunlara rağmen Resûlullah (s.a.s.)’e ve O’nun şahsında tüm müslümanlara Allah Teâlâ’nın vereceği hükmü sabırla beklemeleri ve büyük bir titizlikle kulluk vazifelerine devam etmeleri istenir.
Mushaftaki sıralamada elli ikinci, iniş sırasına göre yetmiş altıncı sûredir. Secde sûresinden sonra, Mülk sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Yüce Rabbimiz imanla âhirete göçen ana baba ve evlatları cennette buluşturup aynı yerde iskan edecektir. Âyet-i kerîme hem bu müjdeyi vermekte, hem de bunun şartlarını belirtmektedir. Buna göre:
Bahsi geçen ana babalar iman ve sâlih amel sahibi kimselerdir. Nesilleri de iman ve sâlih amel bakımından onlara tâbi olmuş, onların izini takip etmişlerdir. Fakat nesilleri amel bakımından atalarından daha aşağı derecede kalmışlar, onların derecesine ulaşamamışlardır. İşte Allah Teâlâ, katından bir lutuf olarak, iman edip onlara tâbi olmaları sebebiyle nesillerini cennette atalarının derecelerine çıkaracaktır. Böylece hepsinin huzur, sürûr, zevk ve sefâlarını kemâle erdirecektir. Nesillerini kendilerine katmaktan dolayı yaptıkları amellerin sevaplarından da en küçük bir şey bile eksiltmeyecektir. Mükâfatlarını tastamam ödeyecektir. Hadis-i şeriften öğrendiğimize göre, çocukların salih amelleri sebebiyle ana-babaların cennette derecelerinin yükselme ihtimali de vardır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ cennette sâlih kulunun derecesini yükseltir. O kul:
«- Yâ Rabbî! Bana bunu hangi sebeple lütfettin?» diye sorduğunda Cenâb-ı Hak:
«- Çocuğunun senin için istiğfar etmesi sebebiyle» buyurur.” (İbn Mâce, Edeb 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 509)
Yalnız burada “Her kişi, kendi kazandığına karşılık bir rehindir!” (Tûr 52/21) ifadesi çok önemli bir noktayı beyân etmekte; İslâm’ın iman, amel, affedilme, bağışlanma, mükâfat veya ceza görme denkleminde belirlediği eşsiz âhengi ortaya koymaktadır. Rehin şöyle olur: Bir kişi birinden bir miktar borç alır, borç veren de alacağının ödenmesi için teminat olarak borçlunun bir şeyini kendi yanında rehin tutarsa, o borcunu ödemediği müddetçe rehin geri verilmez. Belirtilen süre geçmesine rağmen kişi rehin olan malını kurtarmazsa, o rehin olunan şey alacaklının mülkiyetine geçmiş olur. Allah ile insan arasındaki muamelenin durumu burada bu şekilde bir muameleye benzetilmiştir. Allah’ın insana dünyada verdiği mal, mülk, güç, kuvvet, irade ve kabiliyetler, sanki O’nun kullarına verdiği birer borçtur. Bu borcun teminatı olarak da kulların nefsi Allah Teâlâ katında rehindir. Kul bu malı, mülkü, bu güçleri ve iradeyi sağlam biçimde doğru yolda kullanarak iyilikler yapıp sevaplar kazanmak suretiyle borcunu öderse rehin olan nefsini kurtaracaktır. Yoksa o rehin olarak tutulacak, serbest bırakılmayacaktır. Nitekim “Her bir fert, kazandıklarına karşılık Allah katında tutulan bir rehindir. Ancak amel defterleri sağdan verilen uğurlu ve mutlu kimseler başkadır” (Müddessir 74/38-39) âyetleri de bu mânayı destekler. Dolayısıyla bu cümlenin zikredilmesi, hem ana babalar hem de nesiller açısından çok önemlidir. Buna göre nesillerin kurtuluşu ve atalarının derecelerine yükselişleri, kendilerinin hiç katkıları olmaksızın sırf atalarının, babalarının kazançlarıyla değildir. Kurtuluşlarının asıl sebebi, kendilerinin iman ederek babalarına uymaları ve izlerinden gitmeleridir. Ataları fiilen sebep oldukları için evlatlarını cennette yanlarında görmekten mutlu olacaklar; evlatları da iman ile onlara tâbi oldukları için kendilerini kurtarmış ve Allah’ın lutuf ve kereminden babaları gibi istifade etmiş olacaklardır. Demek ki evlatlar kendi fiilleri olmaksızın sırf babalarının ve dedelerinin yaptıklarıyla kendilerini kurtaramazlar. Ancak imanlı olarak çalıştıkları takdirde atalarının feyzinden de faydalanarak daha kolay bir şekilde yükselebilirler. İşte Allah Teâlâ, müminlerin evlatlarını atalarına iman ve salih amellerle uymak suretiyle yükselmeğe sevk ederken, soy şerefine güvenerek tembellik etmemeleri için “Her kişi, kendi kazandığına karşılık bir rehindir!” buyurmaktadır. Şu halde bu âyette, “İnsan için yalnız kendi çalıştığının karşılığı vardır” (Necm 53/39); “Kim sâlih amel işlerse kendi iyiliğinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. Yoksa Rabbin kullarına kesinlikle zulmetmez” (Fussılet 41/46) âyetlerinin anlamını ortadan kaldıran bir mâna bulunmadığı gibi, bilakis bunlar aynı istikâmette buluşmakta, birbirinin mânalarını teyit etmektedir.
Cennetliklere ikram edilecek özel nimetlere gelince:Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪ ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ ا ...
Zebâniler, insanları cehenneme sevkeden ve cehennemi yöneten meleklerdir. Kur’an-ı Kerim’de zebânilerden bahseden ayetler şunlardır: ZEBANİLER İLE İL ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي ك ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ “Ve yüzünü hak dine çevir, sakın müşrikler ...