Teğâbün sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 18 âyettir. İsmini, 9. âyette geçen ve “aldanma, aldatma, kar-zarar” mânasına gelen اَلتَّغَابُنُ (teğâbün) kelimesinden alır. اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihât) sûrelerinden beşincisidir. Mushaf tertîbine göre 64, iniş sırasına göre ise 107. sûredir.
Allah Teâlâ’nın şânının yüceliği, kâinatın tek yaratıcısı, tek hâkimi, ilim ve kudret sahibi olduğu hatırlatılır. Resûlullah (s.a.s.)’i ve âhireti inkâr eden kâfirlere, Allah’ın ölüleri mutlaka dirilteceği, iyileri cennetle mükâfatlandıracağı, kötüleri ise cezalandıracağı bildirilir. İnsanın mal, evlat ve kadın sevgisi yüzünden Allah yolundan geri kalmaması, mümkün olduğu ölçüde Allah’a karşı gelmekten sakınıp dinî vazîfelerini yapması, özellikle malını, servetini Allah için harcamaya ehemmiyet vermesi öğütlenir.
Mushaftaki sıralamada altmış dördüncü, iniş sırasına göre yüz sekizinci sûredir. Tahrîm sûresinden sonra, Saf sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
Dünya hayatında insanın başına mal, can ve başka şeylerle ilgili musîbetler gelebilmekte; maddî, mânevî, sözlü veya fiilî hoşa gitmeyecek hâdiseler olabilmektedir. Gerek mü’min gerek kâfir hiç kimse bu gibi durumlardan uzak kalamaz. Gerçek şu ki, bunların hepsi Allah’ın izni, iradesi ve takdiri ile olur. Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin istemesiyle ve çalışmasıyla hiç kimseye bir musibet erişmez. Allah’ın müsaadesi olmadan bir yaprak bile yerinden kıpırdamaz. Ancak musibetlere tahammül bakımından inanmış bir gönülle inanmamış gönül arasında büyük bir fark vardır. Allah’a imanı olmayanlar, gelen musibetler karşısında sabredemez, feryat eder, ruhen ve bedenen kendilerini harap ederler. Allah’a imanı olanlara gelince, Allah onların kalbine o musibet esnasında en doğru düşünceyi ilham eder. Musibetin ancak Allah’ın dilemesiyle olacağını, kendisinin de Allah’a ait olup yine O’na döneceğini hatırlatır. Böyle olunca mü’min kul hemen: اِنَّا لِلّٰهِ وَ اِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ (innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn) “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” (Bakara 2/156) tesellisiyle gönlünü rahatlatır. İşi Allah’a havale eder ve O’na dayanıp güvenir. Bu musibetlerle imtihan edildiğini anlayarak sabreder. Belâların rüzgârına kapılıp Allah ve Rasûlü’ne itaati terk etmez. Bilakis, darlıkta ve zorlukta, genişlikte ve ferahlıkta tüm gücüyle Allah ve Rasûlü’ne itaat etmeye çalışır. Çünkü en büyük musibet, Allah ve Rasûlü’ne itaati terk etmektir. Bir insan için bundan daha büyük bir felâket düşünülemez.
O halde:Nûr sûresinin 41. âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 41. Ayet Arapça: اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَا ...
Nûr sûresinin 33. âyetinde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: Nûr Suresi 33. Ayet Arapça: وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُ ...
Tahrîm sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 12 âyettir. “Tahrîm”, “haram kılmak” demektir. Birinci âyette Resûlullah (s.a.s.)’in, bazı helâl gıdaları, geç ...
Nûr sûresi 30-31. ayetlerde Rabbimiz şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 30-31. Ayetler Arapça: قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظ ...
"Şunu iyi bilin ki, Allah dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir. Onlar hakkıyla iman etmişlerdir ve Allah’a karşı gelmekte ...
Nûr sûresinin 23. âyetinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Nûr Suresi 23. Ayet Arapça: اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُ ...