Nasr Sûresi 3. Ayet Tefsiri


3 / 3


Nasr Sûresi Hakkında

Nasr sûresi Medine döneminde nâzil olmuştur. Tam sûre olarak Kur’ân-ı Kerîm’in en son inen sûresidir. Vedâ haccı esnâsında Minâ’da indiği rivayet edilir. 3 âyettir.  Sûre “Nasr” ismini, birinci âyette geçen ve “Allah’ın yardımı” mânasına gelen نَصْرُ اللّٰهِ (nasrullâh) kelimesinden alır. Efendimiz (s.a.s.)’in vefâtına işaret ettiği için “vedâ etmek” mânasında اَلتَّوْد۪يعُ (Tevdî) adıyla da anılır. Ayrıca اِذَا جَاۤءَ (İzâ câe) ve اَلْفَتْحُ (Fetih) isimleri de vardır. Mushaf tertîbine göre 110, iniş sırasına göre ise 114. sûredir.

Nasr Sûresi Konusu

Sûre Allah’ın yardımının ve fethin geleceğini, insanların bölük bölük İslâm’a gireceğini müjdeler. Buna karşılık Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’den bir şükrâne olarak tesbihini, hamdini, tevbe ve istiğfarını artırmasını ister. Hz. Ebûbekir, Abdullah b. Abbas gibi bir kısım sahabîler, Nasr sûresinin inmesiyle Efendimiz (s.a.s.)’in vefatının yaklaştığını anlamışlar, işin farkında olmayanlar buradaki yardım ve zafer müjdelerine sevinirken, onlar hazin hazin gözyaşı dökmüşlerdir. (bk. Buhârî, Tefsir 110; Tirmizî, Tefsir 110)

Nasr Sûresi Nuzül Sebebi

Mushaftaki sıralamada yüz onuncu, iniş sırasına göre yüz on dördüncü sûredir. Medine döneminde Tevbe sûresinden sonra nâzil olduğu ve tam sûre olarak Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu kabul edilmektedir (Elmalılı, IX, 6234). Sûrenin Vedâ haccı esnasında Mina’da indiği rivayet edilir (bk. Şevkânî, V, 602).

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا ﴿٣﴾
Karşılaştır 3: Artık Rabbini övgülerle yücelterek tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile! Çünkü O, tevbeleri çokça kabul edendir.

TEFSİR:

Bu nimetler, zaferler, fetihler ve başarılar Allah’ın bir lütfudur. O dilediği ve yarattığı için olmuştur. Eğer O dilemeseydi bunların hiçbiri olmazdı. Buna göre kul, tüm nimetleri Rabbinden bilerek, acziyet içinde O’na yönelmelidir.

Burada Efendimiz (a.s.)’a ve onun şahsında tüm mü’minlere üç husus emredilir:

Birincisi; hamd etmek. Hamd; Allah’a hamd-ü senâ etmek, nihâyetsiz güzellik ve yüceliği sebebiyle O’nu övmek ve O’na şükretmektir. Burada “hamdin emredilmesi”nin hikmeti şudur: “Rasûlüm! Bu büyük başarının, senin gayretin ve mârifetin sonucu gerçekleştiği aklına bile gelmemelidir. Bu tamamen Allah’ın lütfuyla olmuştur. Bunun için Allah’a şükret, kalp ve lisan ile bunu itiraf et. Çünkü böyle büyük bir işi gerçekleştiren ve bu başarının yaratıcısı ancak Allah’tır. Dolayısıyla hamd edilmeye layık olan sadece O’dur.”

İkincisi; tesbih etmek. Tesbih, Cenâb-ı Hakk’ı her türlü noksan sıfatlardan uzak tutmak, her bakımdan O’nu tenzih etmektir. Burada emredilmesinin hikmeti şudur: “Allah, dininin yücelmesi için sizin çalışma ve gayretlerinize muhtaç olmaktan pak ve uzaktır. Bunu itiraf edin. Gayretlerinizin başarıya ulaşmasının, ancak Allah’ın yardımı ile olabileceğine de kesinlikle inanmalısınız. Allah Teâlâ bir işi istediği kuluna yaptırabilir. Bir kula bunun gibi bir hizmeti yaptırması, aslında ona Allah’ın bir ihsanıdır. Allah’ın sizin üzerinizdeki ihsanı da onun dinine hizmet etme şerefini size vermesidir.”

Üçüncüsü; istiğfar etmek. İstiğfarın içinde tevbe de vardır. Çünkü âyet Allah’ın التواب (tevvâb) yani “tevbeleri çokça kabul eden” ismiyle sona ermektedir. Buna göre eksiklikleri, kusurları ve günahları için Allah’tan bağışlanma dilemek ve O’na tevbe etmek istenmektedir. Aslında Hak Teâlâ Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’i günahtan korumuştur. Dolayısıyla onun istiğfar etmesi, insanlara istiğfar etmenin ne kadar gerekli olduğunu ders vermesi, ümmetinin günahları için af dilemesi ve devamlı manevî terakki halinde olması itibariyle, son durumuna göre bir önceki makamını eksik bulması ve nâdiren daha evlâ olanı terk etmesi yönlerinden olmuştur.

Burada, Peygamberimiz (s.a.s.)’e hitâben tevbe ve istiğfarın emredilmesinde şöyle bir ince mâna vardır: Bir kimse Allah’ın dini için ne kadar zorluğa katlanmış olursa olsun aklına hiçbir zaman Rabbinin hakkını ödediği düşüncesi gelmemelidir. Tersine, insan her zaman “ben aslında yapmam gereken kadarını bile yapamadım” şeklinde düşünmelidir. Allah’a, O’nun hakkını ödemede ne kadar eksikliği varsa affetmesi ve yaptıklarını kabul etmesi için dua etmelidir. Cenâb-ı Hak, Rasûlü’ne de işte böyle bir terbiye vermiştir. Bu sebepledir ki  Efendimiz (s.a.s.):

“Ey insanlar! Allah’a tevbe edip O’ndan af dileyin. Zira ben O’na günde yüz defa tevbe ederi.” (Müslim, Zikir 42) buyurmuştur.

Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.s.) vefatından önce:

سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَ بِحَمْدِكَ وَ اَسْتَغْفِرُكَ وَ اَتُوبُ اِلَيْكَ

 (Subhânekellâhümme ve bihamdike ve estağfiruke ve etubu ileyk)

“Allah’ı hamd ile tesbih eder, Allah’tan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim” sözlerini çokça söylerdi. Kendisine:

“- Ey Allah’ın Rasûlü! Görüyorum ki sen: “Allah’ı hamdiyle tesbih ede­rim. Allah’tan mağfiret diler, O’na tevbe ederim” sözlerini çokça söylüyor­sun, bunun sebebi nedir?” diye sordum. Fahr-i Kâinat (s.a.s.):

“- Rabbim bana ümmetimde bir alâmet gö­receğimi haber vermişti. Bu alameti gördüğüm takdirde bu tesbihi çokça söy­lememi buyurdu. İste ben o alameti görmüş bulunuyorum” buyurdu ve Nasr sûresini okudu. (Buhârî, Tefsir 110; Müslim, Salât 217)

Nasr sûresinde haber verilen bu başarıya, bu güzel sonuca, böyle tesbih ve hamdile Allah’ın bağışlamasına eriştiren yüce İslâm dinine mukabil, bu nimetin kıymetini bilmeyip inkâr ve nankörlükte devam eden ve tevbeye yanaşmayan kâfirlerin fecî sonları ve uğrayacakları azabı oldukça dikkat çekici bir örnekle göstermek üzere Tebbet sûresi gelmektedir:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nasr Sûresi Ayetler:

1 2 3

https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...