Mucâdile sûresi Medine’de inmiştir. 22 âyettir. İsmini, birinci âyette geçip, “mücâdele etmek, tartışmak” mânasına gelen تُجَادِلُ (tücâdilü) fiilinden ism-i fâil olan اَلْمُجَادِلَةُ (mücâdile) kelimesinden alır. Mushaftaki tertîbe göre 58, iniş sırasına göre 104. sûredir.
Câhiliye döneminde kadınlara zulmetmek için kullanılan “zıhâr” âdetini kaldırmak üzere bir kısım tedbirler getirilir. Gizli konuşmaların esasları belirtilir ve herkes içinde gizli gizli konuşmanın doğru olmadığı beyân edilir. Meclislerde oturmanın ve kalkmanın adabı öğretilir. Resûlullah (s.a.s.) ile yapılacak özel görüşmeler için bir kısım kısıtlamalar ve düzenlemeler yapılır. Münafıkların belli başlı vasıflarına yer verilerek, hususiyle mü’minlerin, yakın akrabaları bile olsa, Allah’a ve Rasûlü’ne düşmanlık edenlerle münâsebetlerinde çok dikkatli davranmaları istenir.
Mushaftaki sıralamada elli sekizinci, iniş sırasına göre yüz beşinci sûredir. Münâfikûn sûresinden sonra, Hucurât sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Sadece 7. âyetinin Mekke’de indiğine dair bir rivayet vardır (İbn Atıyye, V, 272).
Günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyan gibi kötü maksatlarla yapılan gizli toplantılar, kulisler, fısıldaşmalar yasaklanmakta, fakat “iyilik ve takvâ” üzere yapılanlara müsaade edilmektedir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin ve fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki bunun dışındadır. Kim bunu Allah’ın rızâsını kazanmak niyetiyle yaparsa, ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/114)
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Üç kişi bir arada bulunduğunuz zaman, insanlara karışıncaya kadar ikiniz diğerini bırakıp fısıldaşmayın. Çünkü bu durum onu üzer.” (Buhârî, İstizan 47; Müslim, Selam 37, 38)
Bu hadis-i şerife istinâden, eğer üzüntü duyacaksa, iki kişinin, üçüncü bir şahsın yanında onun anlamadığı yabancı bir dille konuşmalarının da doğru olmadığı bildirilmiştir.
Bu âyet-i kerîmelerden şu neticeleri çıkarmak mümkündür:
İnsan daima Allah Teâlâ’nın gözetimi altındadır. Her şeyi gören ve bilen Allah, insanın tüm davranışlarını kontrol etmektedir.
Bu sebeple insanın bütün kötü düşünce ve niyetlerden, mü’minlere karşı gizli ve açık hile, tuzak ve entrikalardan, söz veya davranışla başkalarını incitmekten kaçınması, kötü işlerin ve planların konuşulduğu yerlerden uzak durması gerekir.
Toplumda şüphe ve rahatsızlık uyandıracak fiskos ve fısıldaşmalardan uzak durulmalıdır.
İnsanların duygularına ve izzet-i nefislerine saygılı olunmalıdır.
Amirlerin ve idarecilerin meşrû emir ve yasaklarına uyulmalıdır.
Mü’minlerin meclislerinde sadece fert ve toplumun faydasına olan işler konuşulmalıdır.
Şimdi de, toplantı yerlerinde mü’minlerin uyması gereken edeplere dikkat çekiliyor:
İbrahim suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: “Onlar, dünya hayatını sevip âhiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah yolundan uzaklaştırmaya ve ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَ ...
Âhiret kazancının dünya kazancına göre ölçüye sığmaz kıymette ve ebedî olduğunu bilen ashâb-ı kirâm, ebedî saâdet sermâyesi kazanmanın lezzet ve halâv ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ Eğer şükreder ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ...
“Sen elbette büyük ahlâk sahibisin.” (Kalem sûresi (68), 4) Allah Teâlâ en güzel şekilde yaratıp kendisine en güzel ahlâkı öğrettiği sevgili p ...