Kasas Sûresi 30-32. Ayet Tefsiri


30-32 / 88


Kasas Sûresi Hakkında

Kasas sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 88 âyettir. İsmini 25. âyette yer alıp Hz. Mûsâ’nın doğumundan Medyen’e gelişine kadar başından geçen olayları ifade eden “Kasas” kelimesinden alır. اَلْقَصَصُ (kasas), sözlükte hâdiseleri uygunluk sırasına göre zikretmek mânasına gelir. Mushaf tertibine göre 28, iniş sırasına göre 49. sûredir.

Kasas Sûresi Konusu

Kasas sûresinin esas hedefi, Resûlullah (s.a.s.)’in nübüvveti etrafında çoğalan şüphe ve itirazları bertaraf edip, ona inanmamak için ileri sürülen mazeretleri geçersiz kılmaktır. Bu sebeple sûrede Hz. Mûsâ’nın kıssası, nâzil olduğu dönemin dinî, siyâsî, ahlâkî ve içtimâî problemlerine ışık tutacak yönleriyle en geniş bir tarzda anlatılır. Annesi tarafından Nil’e bırakıldıktan sonra Firavun’un sarayına alınıp orada yetiştirilmesi; yanlışlıkla kıptıyi öldürüp, öldürülme korkusuyla Mısır’dan Medyen’e kaçması; Hz. Şuayb’e damat olması ve ona hizmet etmesi; Mısır’a dönüş esnâsında Tur dağında vahye nâil olup, kendine verilen mûcizelerle Firavun’a gönderilmesi; Firavun’un tavrı ve meydan okuması en dikkat çekici yönleriyle nazarlara sunulur. Bunlar anlatılırken Allah Teâlâ’nın peygamberini muzaffer kılmak için hangi görünmez kuvvetleri, vasıta ve sâikleri devreye soktuğu; din düşmanlarına ise nasıl tahmin edemedikleri noktalardan müdâhale edip onların çabalarını boşa çıkardığı ve neticede kendi iradesini gerçekleştirdiği gösterilir.  Bu kıssadan hareketle Kur’an karşısında Ehl-i kitabın ve müşriklerin halleri mizan olunur. Kur’an’ın gerçekliği, âhiretin varlığı can alıcı ifadelerle beyân edildikten sonra Allah Teâlâ’nın azamet ve kudret nişânelerine şöyle bir atf-ı nazarda bulunulur. Dünyanın fâniliği, âhiretin ebedi ve gerçek hayat oluşuyla ilgili Kârun misali verilir. Bütün hazineleriyle birlikte bir gecede yerin dibine geçirilen Karun, Allah’ı bırakıp dünya malını putlaştıranlara ve ona aldananlara ne müthiş bir misaldir. Ne malı ne de Hz. Mûsâ’ya yakınlığı ona bir fayda sağlamaz. Sûre, İslâm’ın kemâle ereceği ve dünyaya hâkim olacağı müjdesiyle nihâyete erer. Fakat bu kutlu davayı omuzlanacak Peygamberimiz (s.a.s.)’in izinden yürüyen, kâfirlere arka çıkmayan, Allah’ın âyetlerine göre hareket eden, gerçek tevhid ehli civanmertlere, cengâverlere, mücâhitlere gerek olduğu belirtilir.

Kasas Sûresi Nuzül Sebebi

          Mushaftaki sıralamada yirmi sekizinci, iniş sırasına göre kırk dokuzuncu sûredir. Neml sûresinden sonra, İsrâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 85. âyetinin hicret esnasında Cuhfe denen yerde,52-55. âyetlerinin de Medine’de indiğine dair bir rivayet bulunmaktadır (Şevkânî, IV, 152).

فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٣٠﴾
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ ﴿٣١﴾
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿٣٢﴾
Karşılaştır 30: Mûsâ oraya varınca, o mübârek yerdeki vâdinin sağ tarafından, oradaki ışıyan ağaçtan kendisine şöyle nidâ edildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi Allahım!”
Karşılaştır 31: “Asanı yere at!” Mûsâ asâyı yere atıp onun çevik bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Ona şöyle buyruldu: “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma! Çünkü sen artık güvendesin!”
Karşılaştır 32: “Elini de koynuna sok; kusursuz ve lekesiz olarak bembeyaz çıksın. Korkudan kanat gibi açılan kollarını kendine doğru çek. İşte bu ikisi, Firavun ile onun ileri gelen adamlarına göstermen için Rabbin tarafından sana verilmiş iki mûcizedir. Çünkü onlar, iyice yoldan çıkmış bir topluluktur.”

TEFSİR:

Hz. Mûsâ’ya vahyin geldiği yer, “mübârek bir bölge” olarak isimlendirilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ’nın âyet ve nurları orada ortaya çıkmış; Mûsâ (a.s.)’ın peygamberliği ve Cenâb-ı Hak ile konuşması burada vuku bulmuştur. Bu sebeple ona “Mukaddes Tuvâ Vâdisi” denilmiştir. (bk. Tâhâ 20/12) “Vâdinin sağ tarafı”, Mûsâ (a.s.)’ın gidiş istikâmetine göre sağ taraftır. Veya vâdinin en uygun kıyısı demektir. “Ağaç” ise Allah Teâlâ’nın konuşmasının tecelli ettiği yer olmuştur. Allah Teâlâ, o ağaçtan Mûsâ’ya seslenmiştir.

Cenâb-ı Hak, Mûsâ (a.s.)’ı peygamberlikle vazifelendirip azgın Firavun’a göndermeden önce iki mühim mûcizeyle takviye etmiştir. Bunların biri, elindeki asânın çevik kıvrak kocaman bir yılana dönüşmesi idi. Bu mûcizeyi gördüğü zaman Hz. Mûsâ bizzat kendisi çok korkmuş, kollarını açarak koşmaya başlamış, bir defa bile olsun dönüp bakmaya cesaret edememişti. Daha sonra gelen “kollarını kendine doğru çek” ikazı bu manzarayı resmetmektedir. İkincisi de koynuna sokup çıkardığı elinin bir hastalık sebebiyle değil, tamâmen kusursuz bir halde bembeyaz, ışıl ışıl çıkmasıydı. (bk. A‘râf  7/107-108; Tâhâ 20/19-23)

Hz. Mûsâ’ya başlangıçta bu iki mûcizenin verilmesinde iki önemli mesaj vardı:

  Kendisiyle konuşan varlığın aslında, bütün kâinatın hakimi, rabbi ve halıkı olan varlıkla aynı olduğuna kesinlikle kâni olması.

  Kendisine tevdi edilen bu tehlikeli vazîfeyi ifa etmek üzere Firavun’un huzuruna silahsız değil, aksine iki güçlü silahla çıkacağına iyice kâni olması. İşte Hz. Mûsâ bu mûcizeleri, iyice günaha dalıp yoldan çıkmış olan Firavun ve avânesine gösterecek, bunlarla peygamberliğini ispat edip onları hak yola çağıracaktı.

Burada Hz. Mûsâ ile Peygamberimiz (s.a.s.) arasındaki derece farkına işaret eden bir inceliğe yer vermek gerekir: Hz. Mûsâ Tur dağında Rabbinin kendine hitabından sonra düşmanı üzerine Musallat kılacağı kocaman bir yılan mûcizesi ile döndü. Peygamberimiz (s.a.s.) ise İsrâ ve Miraç gecesi göklere yükseltilip kendisine vahyolunanlar vahyolunduktan sonra en büyük münâcat olan namaz hediyesi ile döndü. Ona:

“- Ey Nebî! Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun!” diye hitap edilince O (s.a.s.) buna:

“- Selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun!” mukâbelesinde bulundu. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 438; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XI, 46)

Firavun gibi çok belalı bir zorbaya tebliğ için gitmenin zorluğunu iliklerine kadar hisseden:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...