Fâtiha, Kur’ân-ı Kerîm’in birinci sûresidir.
Mekke döneminin ilk yıllarında müstakil bir sûre olarak inmiştir. Bazılarına
göre “besmele” dâhil yedi âyettir. Bazılarına göre ise “besmele” hâriç yedi âyettir.
İkinci görüşe göre “اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ” altıncı âyetin sonudur. Ebû
Hanîfe bu görüştedir.
Nuzül
Mushafta birinci, nüzûl sıralamasında 5. sûredir. Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ilk yıllarında Mekke’de nâzil olduğu hususunda ittifak vardır. Kaynaklarda nüzûl sebebiyle ilgili özel bir olay yoktur. Kur’an’ın hem bir mukaddimesi hem de özeti gibidir. Ayrıca her müminin kıldığı namazın bütün rek‘atlarında rabbi ile konuşurcasına okuması ve bu sayede O’na yaklaşması murat edilmiştir.
Konusu
Fâtiha sûresi, Allah kelamının bir
mukaddimesi, bir girişi ve mükemmel bir hülâsasıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de beyân
edilen bütün mevzu ve mânalar onda ana hatlarıyla özetlenmektedir. Kur’ân-ı
Kerîm’in bütün muhtevası, “ilim, iman ve amel” şeklinde üçlü bir çerçeve
içerisinde değerlendirilebilir. “İlim”, Kur’an’ın bir vasfı olarak onun verdiği
her türlü bilgi için geçerlidir. Dolayısıyla ortada iki husus kalmaktadır:
- Bilinip inanılması gerekenler: Bunlar;
ulûhiyet, nübüvvet, âhiret ve kaza ile kaderin Allah’tan olması gibi gaybî
hususlar; öğütler, misaller, hikmetler ve kıssalar gibi diğer konulardır.
- Bilinip amel edilmesi gerekenler: Bunlar
ise gözetilmesi gereken ibâdet, muamelât ve ahlâkî mevzulardır. İşte Fâtiha
sûresinin bütün bu hususlara bir şekilde temas ettiğini görürüz.
Diğer bir açıdan Fâtiha sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in gerçekleştirmek istediği
maksatları ihtiva eder. Bu maksatlar; tevhid, nübüvvet, âhiret, ibâdet, adâlet ve geçmişten
ibret almadır:
Hamdin;
rubûbiyet, rahmâniyet ve rahimiyet sıfatlarıyla birlikte her türlü övgüye lâyık
yegâne varlık olan Allah’a ait kılınmasında tevhid yani Allah’ın birliği,
Kur’an’ın
bize kadar ulaşmasında nübüvvet,
Bütün
amellerin karşılığının verileceği, iyilerin mükâfat ve kötülerin azap göreceği hesap
ve ceza gününün açıklanmasında âhiret,
Yalnızca
Allah’a kulluk ve sadece O’ndan yardım talebinde ibâdet,
Sırat-ı
müstakîm yani iman, ibâdet, ahlâk ve muâmelâtla alakalı hükümlerinde aşırılıktan
uzak dosdoğru yol olan İslâm’ın haber verilmesinde adâlet,
Nimet
verilenler ile nimetten mahrum kalanların hallerinde ise geçmişten ibret alma
vardır.
Fâtiha
sûresi ile ondan sonra devam eden Kur’ân-ı Kerîm arasındaki münâsebet, bir
giriş ve kitap ilişkisi değil, bir dua ve ona cevap keyfiyetinde bir ilişkidir.
Bu sûre aslında, Allah’ın kendi kitabını okumak isteyenlere öğrettiği bir
duadır. Samimi olarak Kur’an’ın hidâyetinden istifade etmek isteyenler Âlemlerin
Rabbi’ne bu şekilde dua etmelidir. Zaten sûre, okuyucunun kalbinde Âlemlerin
Rabbi’nden hidâyet dileme konusunda kuvvetli bir istek uyandırmayı
hedeflemektedir. Bu sebeple, kişi Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya, tedebbür ve
tefekküre Allah’tan hidâyet dileyerek başlamalıdır. Hâsılı Fâtiha kulun duası,
Kur’an ise, Mâbud’un kuluna verdiği cevaptır. Kul, kendisine doğru yolu
göstermesi için Allah’a yalvarır; Allah Teâlâ da duaya icâbet olarak, tüm
Kur’an’ı onun önüne koyar ve sanki şöyle buyurur: “İşte, benden istediğin hidâyet
budur!”
İsimleri
Fâtiha’nın
pek çok ismi vardır. Bu isimlerin her biri onun farklı bir yönünü ve ihtiva
ettiği mânaların derinliğini haber verir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:
1.
فَاتِحَةُ الْكِتَابِ(Fâtihatü’l-Kitâb):
Fâtiha ismi bundan kısaltılarak alınmıştır. Fâtiha; açan, açış yapan, anahtar,
ilk, başlangıç gibi mânalara gelir. Bütün olarak gelen ilk sûre olması,
Kur’ân-ı Kerîm’in okunmasına ve yazılmasına bununla başlanılması, yine namazda
kıraate bu sûre ile başlanması gibi sebeplerle bu ismi almıştır.
2.
اُمُّ الْكِتَابِ، اُمُّ الْقُرْاٰنِ
(Ümmü’l-Kitâb-Ümmü’l-Kur’ân): Çünkü bu sûre, diğer Kur’an sûrelerinin aslı,
esası, kökü ve çekirdeği gibidir. Bir şeyin aslına “ümm: ana” denildiği bilinen
bir gerçektir. Kur’ân’ın başı olması ve ihtiva ettiği bütün ilimleri kapsaması
sebebiyle bu isimle anılır.
3. اَلْقُرْاٰنُ
الْعَظِيمُ (el-Kur’ânu’1-Azîm): Bu ismin veriliş sebebi de yine hülasa
olarak Kur’ân-ı Kerîm’in bütün ilimlerini ihtiva etmesidir.
4.
اَلسَّبْعُ الْمَثَان۪ي (es-Seb‘u’l-Mesânî):
Her namazda en az iki kere okunan ve her rekâtta kendisine fiilen veya hükmen
bir başka sûre eşlik eden, günlük hayatta başka vesilelerle de sık sık tekrar
edilen yedi ayettir. Bu sûre, istisna olarak yalnızca bu ümmete verilmiştir,
bundan önce hiçbir ümmete böyle bir sûre indirilmemiştir.
5.
اَلْأسَاسُ (el-Esâs): O, dinin temel kaidelerini ve
asıllarını açıklayan bir sûredir. Her şeyin bir esası vardır. Kur’ân’ın esası
da Fâtiha’dır.
6-7.
اَلْوَافِيَةُ، اَلْكَافِيَةُ (el-Vâfiye, el-Kâfiye):
Umûmî hatlarıyla İslâm’ı anlatan, nasıl bir din olduğunu ortaya koyan sûredir.
Ayrıca diğer sûreler arasında yeri doldurulmaz bir özelliğe sahiptir. Peygamber
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ümmü’1-Kur’ân, başkasının yerini
tutar, fakat başkası onun yerini tutamaz.” (Hâkim, I, 238)
8.
اَلْكَنْزُ (el-Kenz): O, bir hazine, pek çok mâna ve
sırları ihtiva eden sûredir.
9.
اَلصَّلَاةُ (es-Salât): O, namaz sûresidir. Çünkü
Fâtiha’sız namaz yoktur. Her rekatta birer kere okunması vaciptir.
10.
اَلْحَمْدُ (el-Hamd): Sûrenin en çok anıldığı
isimlerinden biridir. Yüce Allah’a hamdden söz edilerek başlandığı için bu ismi
almıştır.
Fazileti
Fâtiha,
pek faziletli bir sûredir. Bununla alakalı rivayetlerden bazıları şunlardır:
Resûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, ne Tevrat’ta ne de İncil’de
Ümmü’l-Kur’ân olan Fâtiha gibi bir sûre indirmiştir. es-Seb‘u’l-Mesâni odur.
Yüce Allah: «O, benim ile kulum arasında ikiye taksim edilmiştir. Kuluma da istediği
verilecektir» buyurmaktadır.” (Tirmizî, Tefsir 15, 4)
Sahâbeden
Ebû Sâid el-Mualla anlatıyor: “Mescidde namaz kılıyordum. Resûlullah (s.a.s.)
beni çağırdı, fakat davetine icâbet edemedim. Daha sonra: «Ey Allah’ın Rasûlu
namaz kılıyordum» diyerek mazaretimi beyân ettim. Peygamberimiz: “Yüce
Allah: «Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman
onlara uyun!» (Enfâl 8/24) diye buyurmuyor mu?” dedi. Sonra: “Mescitten
çıkmadan önce Kur’ân-ı Kerîm’deki en büyük sûreyi sana öğreteceğim” buyurdu. Sonra elimden tuttu. Mescitten çıkmak
istediğini görünce: «Bana Kur’ân-ı Kerîm’deki en büyük sûreyi öğreteceğini
söylememiş miydiniz?» dedim. Şöyle buyurdu: “Evet o, Elhamdülillâhi
rabbilâlemin’dir. Bana verilen es-Seb‘u’1-Mesânî ve Kur’ân-ı Azîm odur.” (Buhârî,
Tefsir 1, 1)
Müfessir
Mücâhid’den nakledilen bir rivayet şöyledir: “Şüphesiz lanetli İblîs dört defa
sarsıla sarsıla inlemiştir. Lanete uğradığı zaman, cennetten kovulduğu zaman,
Hz. Muhammed (s.a.s.) peygamber olarak gönderildiği zaman ve Fâtiha sûresi
indirildiği zaman.” (Kurtubî, el-Câmi‘, I, 109)
Kur’ân-ı
Kerîm, en büyük şifa kaynağıdır. O, insanlığın mânevî dertlerine devâ olduğu
gibi, maddi hastalıklara da şifa olmaktadır. Kur’an’ın bu hususiyeti, Fâtiha
sûresinde daha çok kendini göstermektedir. Konu ile ilgili rivayetlerde şu
bilgiler yer alır:
Allah
Resûlü (s.a.s.) buyurdu ki: “Fâtihatü’l-Kitâb, bütün hastalıklara şifadır.”
(Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 12)
Sahâbeden
Ebû Sâid el-Hudrî (r.a.), bir sefer esnasında kendisini yılan ısırmış bir
kabile reisine Fâtiha sûresini okumuş ve o da iyileşmiştir. (bk. Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân
9)
İşte
muhtevası, isimleri, faziletleri ve hususiyetleri itibariyle Fâtiha sûresi,
Kur’an’ın özü ve dinin esasıdır. Şimdi sıra, o özün açıklanmasına ve o esasın tefsirine
gelmiştir:
Fâtiha Süresi 3. Ayet Tefsiri
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾
3: O, Rahmân ve Rahîm’dir.
TEFSİR:
Allah
sonsuz merhamet sahibidir. İki güzel isim birlikte âdeta, “Rahmetim her şeyi
kuşatmıştır” (A‘râf 7/156) mânasını tefsir ve teyid etmektedirler.
Daha çok celâl tecellisi ifade eden Allah ve Rab isminden sonra, bu iki isim
Allah’ın cemâlini hatırlatmakta ve kulu yaratıcısı karşısında korku ile ümit
arasında tutmaktadır. Terhib yani korkutmadan sonra terğib yani teşvik mânası
taşımaktadır.
Diğer
bir açıdan Rahmân ve Rahîm isminde terbiyenin iki mühim esasına işaret
edilmektedir. Bunlardan biri faydalı olanları celbetmek, diğeri ise zararlı
olanları defetmektir. Rezzâk yani bol bol rızık veren mânasına da gelen Rahmân
birinci esasa, Gaffâr yani hataları bağışlayan mânasını da taşıyan Rahîm ise
ikinci esasa işaret eder.
Allah’ın
rahmet sıfatını zikrederek dua edenin, duasına icâbet edileceğini Allah Resûlü (s.a.s.)
şöyle haber verir:
“Allah Teâlâ’nın, يَا أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَdiyerek dua eden kuluna vekil kıldığı iki melek
vardır. Bunu üç kez tekrar edene melek: «Merhametlilerin en merhametlisi olan
Allah seni dinliyor, dilediğini iste!» der.” (Hâkim, el-Müstedrek, I,
728-729)
2,3,4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allah’a mahsustur.
5.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
O Rahmân ve Rahim,
6.
Elmalılı Meali (Orjinal) Meali
o rahman, rahîm,
7.
Hasan Basri Çantay Meali
2,3,4. Hamd olsun Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Dîn günü'nün (tek) sahibi ve mutasarrıfı Allaha.
8.
Hayrat Neşriyat Meali
(O,) Rahmândır, Rahîmdir.
9.
Ali Fikri Yavuz Meali
(Öyle Allah ki) dünyada bütün mahlûkata, ahirette ise, yalnız müminlere merhamet edendir;
10.
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
2,3,4. Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olup, ceza gününün mâliki olan Allah Teâlâ'ya mahsustur.
11.
Ümit Şimşek Meali
O Rahmân'dır, Rahîmdir.
12.
Yusuf Ali (English) Meali
Most Gracious, Most Merciful;
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Fâtiha Sûresi 3. ayetinin tefsiri için tıklayınız
*
Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
Peygamberimizin (s.a.v.) ismi Kur’an-ı Kerim’de beş defa geçmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) Kur’an’da dört defa “Muhammed”, bir defa da “Ahmed” olara ...
Sözlükte “korku namazı” anlamına gelen salâtü'l-havf tabiri fıkıhta düşman, eşkıya, hayvan saldırısı yahut yangın, sel tehlikesi gibi tehditler karşıs ...
Hatim, “Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar ezberden veya yüzünden okuma” demektir.
Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve ...