Burûc sûresi, Mekke’de nâzil olmuştur. 22 ayettir. İsmini, birinci âyette geçip “burçlar” mânasına gelen الْبُرُوجُ (burûc) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 85, nüzûl sırasına göre 27. sûredir.
Bu sûre nâzil olduğu sırada, Mekkeli müşrikler müslümanlara dinlerinden dönmeleri için şiddetli bir şekilde zulmediyor, her türlü işkenceyi reva görüyorlardı. Bu bakımdan sûrede, müslümanlara bunca eziyet eden kâfirleri ne tür acı akibetlerin beklediği ve bu eziyetlere katlanan mü’minlerin ne derece mükafat elde edecekleri ele alınmaktadır. Bu mesaj, Ashâb-ı Uhdûd örnek verilerek sunulmaktadır. Sûre, Ashâb-ı Uhdûd, Firavn ve Semûd kavminin akıbetlerini bildirmek suretiyle müşriklerin eziyetlerine karşı Allah Resûlü’nü, ashâbını ve bütün mü’minleri teselli etmekte, onlara güven, huzur ve itminân vermektedir.
Mushaftaki sıralamada seksen beşinci, iniş sırasına göre yirmi yedinci sûredir. Şems sûresinden sonra, Tîn sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Bahsedilen ordular, Hz. Mûsâ’ya karşı azgınlık yapan Firavun ve Hz. Sâlih’e asi olan Semûd ordularıdır. Kendilerini güçlü ve kuvvetli sanarak hadlerini aşıp peygamberlere ve mü’minlere işkence eden bu orduları Allah yerle bir etmiştir. O günün Arap toplumu Firavun’un helak oluş kıssasını biliyor, Semûd kavminin helak izlerini de görüyorlardı. “Buna rağmen inkârcılar sürekli bir yalanlayış içindeler” (Burûc 85/19) âyetiyle, geçmiş dönemdeki kâfirlerin halini ifadeden sonra günümüz kâfirlerinin durumuna dikkat çekilmektedir. Bunların da Allah’ın yakalamasından ve azabından kurtulmaları mümkün değildir. Onlar, her yönden düşman kuvvetleriyle çevrilmiş, yolları kapatılmış ve sıkıştırılmış çaresiz bir gruba benzetilmişlerdir. Bu grubun o kuşatmayı yarıp kurtulması zor olduğu gibi, kâfirler de kendilerini arkalarından sıkı sıkıya kuşatan Allah’ın azabından kurtulamayacaklardır.
Netice itibariyle:
Bahsedilen ordular, Hz. Mûsâ’ya karşı azgınlık yapan Firavun ve Hz. Sâlih’e asi olan Semûd ordularıdır. Kendilerini güçlü ve kuvvetli sanarak hadlerini aşıp peygamberlere ve mü’minlere işkence eden bu orduları Allah yerle bir etmiştir. O günün Arap toplumu Firavun’un helak oluş kıssasını biliyor, Semûd kavminin helak izlerini de görüyorlardı. “Buna rağmen inkârcılar sürekli bir yalanlayış içindeler” (Burûc 85/19) âyetiyle, geçmiş dönemdeki kâfirlerin halini ifadeden sonra günümüz kâfirlerinin durumuna dikkat çekilmektedir. Bunların da Allah’ın yakalamasından ve azabından kurtulmaları mümkün değildir. Onlar, her yönden düşman kuvvetleriyle çevrilmiş, yolları kapatılmış ve sıkıştırılmış çaresiz bir gruba benzetilmişlerdir. Bu grubun o kuşatmayı yarıp kurtulması zor olduğu gibi, kâfirler de kendilerini arkalarından sıkı sıkıya kuşatan Allah’ın azabından kurtulamayacaklardır.
Netice itibariyle:
Tekâsür sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 8 âyettir. İsmini birinci âyette geçen ve “çoklukla övünmek” mânasına gelen اَلتَّكَاثُرُ (tekâsür) kelimesind ...
Bakara suresinin 103. ayetinde buyrulur: وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ E ...
Zilzâl Sûresi, Medine döneminde inmiştir. Sûre, 8 âyettir. Zilzâl, sarsıntı, deprem demektir. ZİLZAL SURESİ ARAPÇA Zilzal Suresi Arapça Yazılışı ...
Zilzâl sûresi Medine’de nâzil olmuştur. Ancak üslûp bakımından Mekkî sûrelere benzer. Zira bu sûrede de, diğer Mekkî sûreler gibi, kıyâmet günü meydan ...
Tekâsür sûresi, Mekke döneminde inmiştir. Sûre, 8 âyettir. Tekâsür, “mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek” demektir. TEKASÜR SURESİ ARAPÇA ...
Beyyine sûresi, Medine döneminde inmiştir. Sûre, 8 âyettir. Beyyine, apaçık delil demektir. BEYYİNE SURESİ ARAPÇA Beyyine Suresi Arapça Yazılışı ...