Tîn sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 8 âyettir. İsmini birinci âyetteki “incir” mânasına gelen اَلتّ۪ينُ (tîn) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 95, iniş sırasına göre 28. sûredir.
İnsanın en güzel kıvamda yaratılmasına, kötü ahlâkın onu aşağıların aşağısına düşürdüğüne; onu ancak iman, sâlih amel ve güzel ahlâkın lâyık olduğu yüksek seviyeye çıkaracağına dikkat çekilir. Buna bağlı olarak hesap ve cezanın kesin bir hakikat olduğu bildirilir.
Mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına göre yirmi sekizinci sûredir. Bürûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Resûl-i Ekrem (s.a.s.), seferde yatsı namazını kıldırırken, iki rekattan birinde bu sûreyi okumuştur. (Buhârî, Ezân 100; Müslim, Salât 175-177)
Cenâb-ı Hak tüm kâinatı, dünyayı ve insan hayatını, insanın imtihan edilmesi, iyilerle kötülerin ayırt edilmesi, neticede iyilerin ebedî cennetle mükâfatlandırılması, kötülerin ise ebedi cezaya çarptırılması üzerine binâ etmiştir. Önceki âyetler, bu gerçeğin pratik hayattaki delillerini ortaya koymaktadır. İnsanın yaratılışı, gelişmesi, ahlâkî durumu, peygamberlerin gönderilmesi, insanın iman veya küfür yolundan birini tercih etmesi, ihtiyarlaması ve ölmesi, kimsenin bu hallerden ve neticede ölümden kurtulamaması bu deliller cümlesindendir. Bütün bunlar, âhiret gününün, hesap ve cezanın mutlaka olması gerektiğini ispatlamaktadır. O halde, bu delillerden sonra artık dini ve onun ısrarla üzerinde durduğu uhrevî hesap ve cezayı yalanlamak nasıl mümkün olabilir? Allah (c.c) hâkimler hâkimi, en âdil hâkim, en güzel hükmeden olduğuna göre, O’nun iyilerin iyiliklerini neticesiz bırakması, kötülerin kötülüklerini yanlarına kâr olarak terk etmesi nasıl düşünülebilir? Şu bir hakikat ki, dünya iyiliklerin ve kötülüklerin tam karşılığını bulduğu bir yer değildir. iyilik ve kötülüklerin tam karşılığı âhirette verilecektir. İşte şu âyet-i kerîme bu gerçeği daha açık haber verir:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyamet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân 3/185)
Rasûlüllâh (s.a.s.), “Allah hüküm verenlerin en âdili değil mi?” (Tîn 95/8) âyetini okuduğu zaman:
بَلٰي وَ اَنَا عَلٰي ذٰلِكَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
(Belâ ve ene alâ zâlike mineş şâhidîn)
“Evet, öyledir. Ben de buna şâhitlik edenlerdenim” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsir 95)
Şimdi dinin yalan değil gerçek ve Allah Teâlâ’nın hâkimler hâkimi olduğunu tam olarak anlayabilmenin, aynı zamanda dünya ile âhiretin sırrını çözebilmenin yolunun Rabbin ismiyle okumak olduğu gösterilmek üzere Alak sûresi geliyor:
İsra suresinin 66. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 66. Ayet Arapça: رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ ...
İsra suresinin 53. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 53. Ayet Arapça: وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْ ...
İsra suresinin 44. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 44. Ayet Arapça: تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ ...
İsra suresinin 32. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 32. Ayet Arapça: وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا İs ...
İsra suresinin 23. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 23. Ayet Arapça: وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِح ...
Hadîd sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, 25. âyette geçen ve “demir” mânasına gelen اَلْحَد۪يدُ (hadîd) kelimesinden alır. Mushaf t ...