Teğabün Sûresi 15. Ayet Tefsiri


15 / 18


Teğabün Sûresi Hakkında

Teğâbün sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 18 âyettir. İsmini, 9. âyette geçen ve “aldanma, aldatma, kar-zarar” mânasına gelen اَلتَّغَابُنُ (teğâbün) kelimesinden alır. اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihât) sûrelerinden beşincisidir. Mushaf tertîbine göre 64, iniş sırasına göre ise 107. sûredir.

Teğabün Sûresi Konusu

Allah Teâlâ’nın şânının yüceliği, kâinatın tek yaratıcısı, tek hâkimi, ilim ve kudret sahibi olduğu hatırlatılır. Resûlullah (s.a.s.)’i ve âhireti inkâr eden kâfirlere, Allah’ın ölüleri mutlaka dirilteceği, iyileri cennetle mükâfatlandıracağı, kötüleri ise cezalandıracağı bildirilir. İnsanın mal, evlat ve kadın sevgisi yüzünden Allah yolundan geri kalmaması, mümkün olduğu ölçüde Allah’a karşı gelmekten sakınıp dinî vazîfelerini yapması, özellikle malını, servetini Allah için harcamaya ehemmiyet vermesi öğütlenir.

Teğabün Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada altmış dördüncü, iniş sırasına göre yüz sekizinci sûredir. Tahrîm sûresinden sonra, Saf sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.

TEFSİR:

Yüce Rabbimiz mü’minlerden kayıtsız şartsız Allah’a ve Rasûlü’ne itaat istemektedir. Ancak mü’min, istenilen şekilde itaat etmeye çalışırken önüne bir takım engeller çıkabilir. Hatta bu engeller yakınlarından, eş ve çocuk gibi insanın sevip tutkuyla bağlandığı kimselerden neş’et edebilir. İşte Cenâb-ı Hak bu hususta bizleri uyarmakta ve böyle tehlikelere karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır. Ancak böyle bir tehlike hanım ve çocuklardan babaya karşı oluşabileceği gibi, koca ve çocuklar tarafından anneye karşı da oluşabilir. Âyet-i kerîme her iki duruma da ışık tutmaktadır.

İniş sebebi olarak nakledilen şu hâdiseleri dikkatle incelediğimizde âyetlerin mânasını daha iyi anlama imkânı doğacaktır:

  Avf b. Mâlik el-Eşca’î Resûlullah ile birlikte savaşa gitmek istemişti. Ço­luk çocuğu toplanıp onun ayrılığına dayanamayacaklarını söylediler, ağlayıp sız­ladılar ve sonunda onu bu kararından vazgeçirdiler. Ama Avf daha sonra bu yaptığından dolayı çok pişman oldu. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX, 25)

  Mekke’de müslüman olanlar hicret etmek isteyip ço­luk çocukları buna razı olmayınca, “Şayet Allah beni hicret yurdunda sizinle bir araya getirirse görün bakın size neler edeceğim!” diye söylenir yeminler ederlerdi. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX, 25)

  Bazı Mekkeliler müslüman olmuş ve Medine’ye hicrete karar vermişlerdi. Aileleri buna karşı çıktı. Fakat bir süre sonra onları din­lemeyip Medine’ye geldiler. Daha önce müslüman olanların dinî konularda epeyce mesafe almış ve yetişmiş olduklarını görünce, buraya gelmelerine karşı çı­kan eş ve çocuklarına kızdılar ve onları cezalandırmayı düşündüler. (Tirmizî, Tefsir 64)

İnsan eşinin ve çocuklarının terbiyesiyle meşgul olmalı, her türlü hareketlerine dikkat etmeli, onlarla irtibatını sürdürmelidir. Büsbütün uzaklaşıp onları kendi hallerine bırakmamalıdır. Onların dine zarar vermeyecek hatalarını affetmelidir. Meşrû çerçevede müsâmahalı ve bağışlayıcı olmalıdır. Ancak bu yolla onlara tesir etmek, onları eğitip belli bir mânevî seviyeye getirmek mümkün olabilir. Kaba, katı ve sert tavırlarla, vurup kırma ve asıp kesmeyle aile içinde dirlik düzenlik kalmaz. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, af, müsamaha ve bağışlama yoluyla aile içi düzeninin sağlamasını ve aile fertleri arasında muhabbet ve bağlılığın tesisini istemektedir. Burada yine en büyük vazife aile reisi olan babalara düşmektedir. Nitekim Efendimiz (s.a.s.)’in şu davranışı hepimiz için güzel bir örnek teşkil etmektedir:

Birgün Peygamberimiz (s.a.s.) minberde konuşma yaparken henüz birer çocuk olan torunları Hasan ve Hüseyin’in kırmızı elbiseleri içinde kendisine doğru düşe kalka geldiklerini görünce, minberden indi, onları kucağına aldı ve onlarla birlikte tekrar minbere çıktı. Ardından “Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir” (Teğâbün 64/15) buyuran Allah doğru söylemiştir. Bunları görünce dayanamadım” buyurdu ve konuşmasına devam etti.” (Ebû Dâvûd, Salât 226, 227; Tirmizî, Menâkıb 30)

Ey mü’minler:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2023/06/zilzal-suresinin-fazileti-191701-m.jpg
Zilzal Suresinin Fazileti

Zilzâl sûresi Medine’de nâzil olmuştur. Ancak üslûp bakımından Mekkî sûrelere benzer. Zira bu sûrede de, diğer Mekkî sûreler gibi, kıyâmet günü meydan ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2021/11/beyyine-suresinin-okunusu-anlami-ve-tefsiri-119627-m.jpg
Beyyine Suresinin Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri

Beyyine sûresi, Medine döneminde inmiştir. Sûre, 8 âyettir. Beyyine, apaçık delil demektir. BEYYİNE SURESİ ARAPÇA Beyyine Suresi Arapça Yazılışı ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2023/06/davet-ile-ilgili-ayetler-191694-m.jpg
Davet ile İlgili Ayetler

Da‘vet kelimesi Arapça’da masdar olup sözlükte “çağırmak, seslenmek, adlandırmak, dua veya beddua etmek, ziyafete çağırmak, propaganda yapmak” gibi an ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2023/06/bakara-suresinin-98-ayeti-ne-anlatiyor-191692-m.jpg
Bakara Suresinin 98. Ayeti Ne Anlatıyor?

Bakara suresinin 98. ayetinde buyrulur: مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2023/06/beyyine-suresinin-fazileti-191688-m.jpg
Beyyine Suresinin Fazileti

Beyyine sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 8 âyettir. İsmini, birinci âyetinde geçen ve “açık delil, kesin belge” mânasına gelen اَلْبَيِّنَةُ (beyyine) ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2022/10/alak-suresinin-okunusu-anlami-ve-tefsiri-119137-m.jpg
Alak Suresinin Okunuşu Anlamı ve Tefsiri

Alak sûresi, Mekke döneminde inmiştir. Sûre, 19 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “alak” kelimesinden almıştır. ALAK SURESİ ARAPÇA Alak Sur ...