Kamer Sûresi 50. Ayet Tefsiri


50 / 55


Kamer Sûresi Hakkında

Kamer sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 55 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve “ay” mânasına gelen اَلْقَمَرُ (kamer) kelimesinden alır. Resmî tertîbe göre 54, iniş sırasına göre 37. suredir.

Kamer Sûresi Konusu

Ayın yarılması gibi büyük mûcizeleri gördükleri halde küfür ve şirk bataklığına ısrarla batmaya devam eden müşrikler uyarılır. Onlar bir taraftan mahşer gününün dehşetli manzaraları ile korkutulurken, bir taraftan da önceden gelip helak edilmiş kavimlerin feci âkıbetleri hatırlatılarak dünyada uğrayacakları bela ve musîbetlerle ikaz edilirler. Kur’ân-ı Kerîm, gerçekleri anlamak için en büyük bir nimet iken, ona gereken alakayı göstermeyenler tekrar tekrar kınanır. Sûre, Peygamber (s.a.s.) ile müşrikler arasında başlayan amansız mücâdelenin, Peygamber’in gâlibiyetiyle sona ereceğini; onun düşmanları kaynar cehennem ateşinde yüzüstü süründürülürken, dostlarının Yüce Allah’ın katında doğruluk makamında ebedî nimetlere erişeceğini haber vererek sona erer.

Kamer Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada elli dördüncü, iniş sırasına göre otuz yedinci sûredir. Târık sûresinden sonra, Sâd sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.

TEFSİR:

49. âyette geçen قَدَر (kader) kelimesine iki farklı mâna vermek mümkündür:

Birincisi; ölçü, düzen ve âhenk: Allah Teâlâ tüm kâinatı ve varlıkları hikmetin gereklerine uygun bir şekilde, sağlam, şaşmaz ve dakik ölçülere göre, belli bir düzen, denge ve âhenk içinde yaratmıştır. Bugün varlıkların yapıları, özellikleri ve birbiriyle olan münâsebetleri ile alakalı yapılan bilimsel incelemeler, kâinattaki bu şaşmaz ölçü, nizam ve ahengi gözler önüne sermektedir. Akıllara hayranlık veren bir nizam ve bunlardaki çok ince ölçülere göre cereyan eden yaratılış gerçeği, Allah Teâlâ’nın sonsuz kudret, ilim ve hikmetini haykırmaktadır. Üstelik bunları yaratmak Allah Teâlâ için hiç de güçlük doğurmamaktadır. Sadece “Ol!”, demekte ve gözün süratle bir bakışı, bir kıpırdanışı kadar kısa bir zamanda dilediği her şey olmaktadır.

Ziyâ Paşa şöyle der:

“Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz

Bir zerre dahî kaldıramaz merkeb-i âlem.”

“Kâinat dediğimiz şu taşıt, adamakıllı yükünü almış ve hiçbir falso, hiçbir duraklama yapmadan yürüyüp gidiyor. O kadar hesaplı doldurulmuş ve öyle ustaca istif edilmiş ki, bir zerre ilâve edeyim deseniz çekemez, kaldıramaz. Yüce Allah her şeyi yerli yerinde ve ölçülü yaratmıştır.”

İkincisi; Allah Teâlâ her şeyi bir kader ile yaratmıştır. Her şeyin, meydana gelmeden önce ezelde, Allah’ın ilminde takdir edilen bir kaderi, yani ilmî bir değeri vardır ki, kazasının cereyanı yani fiilen yaratılışı, o kadere göre meydana gelir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“İster kıtlık, kuraklık, deprem gibi yeryüzünde meydana gelen bir musîbet olsun, ister hastalık, açlık, ölüm gibi kendi canlarınızda, onu daha biz yaratmadan önce o bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.” (Hadîd 27/22)

Resûlullah (s.a.s.), bir inanç esası olarak “kader” hakkında şöyle buyurmaktadır:

“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna iman etmendir.” (Müslim, İman 1, 5; Tirmizî, İman 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

“Bir kimse şu dert şeye inanmadıkça mü’min sayılmaz:

  Allah’ın varlığına, birliğine ve ortağı olmadığına.

  Benim Allah’ın rasûlü olduğuma ve beni hak peygamber gönderdiğine.

  Öldükten sonra dirilmeye.

  Kadere, hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna.” (Tirmizî, Kader 10; İbn Mâce, Mukaddime 10)

İslâm’ın kader anlayışını izah açısından İbn Abbas (r.a.)’ın naklettiği şu nebevî düstûr ne kadar mühimdir: 

Bir gün Peygamber (s.a.s.)’in terkisinde bulunuyordum. Bana:

«Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim» dedi ve şöyle buyurdu: «Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın rızâsını her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile! Bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.»” (Tirmizî, Kıyâmet 59)

Bütün bunlardan çıkarılması gereken sonuç şudur ki, hiç kimse Allah Teâlâ’yı istediği gibi yönlendiremez ve bir işi yapmaya mecbur tutamaz. Buna göre suçlu, kendi keyif ve iradesine göre suçun mâhiyet ve kaderini değiştiremez. Kaderde sonucu bedbahtlık, mesuliyet ve mahkûmiyet ile cehenneme götürmek olan suç ve günahı, sevap ve mutluluk vesilesi yapamaz. Bu sebepledir ki suçlular suçlu olduklarından dolayı sapıklık ve azap içinde olacaklardır. Şunu da belirtelim ki, İslâm’ın kader anlayışı, kulun cüz’î iradesine zıt da değildir. Çünkü ihtiyârî fiilerin meydana gelmesi için cüz’î irade dahi kaderin içinde yer almaktadır. Önceden yazılan kaderin kaza ile cereyan etmesine gelince, herhangi bir şeyi yaratmak için Allah Teâlâ’nın verdiği emir, başka değil, ancak birdir. Bir kelimeden veya bir bakıştan ibarettir. Gözle bir bakış gibi, gözle seri bir bakış ânı, yani bir şuur ânı gibi ki, “Allah, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece «Ol!» der; o da hemen oluverir” (Yâsin 36/82) buyrulduğu üzere bir “Kün!” emrinden ibarettir. Hakikatte tam sebep, bu “Kün!” emridir. Sebep meydana gelince, yani “Kün!” emri vuku bulunca, sebebin sonucu da hemen oluverir ki bu da yaratmadır. Onun için “O cemiyetler nasıl bozulacak, o kıyâmet nasıl vuku bulacak, suçlular o takdire nasıl sürüklenecek?” diye tereddüde mahal de yoktur. Allah “Ol!” deyince hepsi olur.

Allah’ın emrine karşı gelen, peygamberleri yalanlayan, böylece ilâhî kahra uğrayan mü’minler şunu bilsinler ki dünyada helak edilmekle iş bitmemektedir:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-92-ayeti-ne-anlatiyor-195159-m.jpg
Enâm Suresinin 92. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...