Kamer sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 55 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve “ay” mânasına gelen اَلْقَمَرُ (kamer) kelimesinden alır. Resmî tertîbe göre 54, iniş sırasına göre 37. suredir.
Ayın yarılması gibi büyük mûcizeleri gördükleri halde küfür ve şirk bataklığına ısrarla batmaya devam eden müşrikler uyarılır. Onlar bir taraftan mahşer gününün dehşetli manzaraları ile korkutulurken, bir taraftan da önceden gelip helak edilmiş kavimlerin feci âkıbetleri hatırlatılarak dünyada uğrayacakları bela ve musîbetlerle ikaz edilirler. Kur’ân-ı Kerîm, gerçekleri anlamak için en büyük bir nimet iken, ona gereken alakayı göstermeyenler tekrar tekrar kınanır. Sûre, Peygamber (s.a.s.) ile müşrikler arasında başlayan amansız mücâdelenin, Peygamber’in gâlibiyetiyle sona ereceğini; onun düşmanları kaynar cehennem ateşinde yüzüstü süründürülürken, dostlarının Yüce Allah’ın katında doğruluk makamında ebedî nimetlere erişeceğini haber vererek sona erer.
Mushaftaki sıralamada elli dördüncü, iniş sırasına göre otuz yedinci sûredir. Târık sûresinden sonra, Sâd sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Müşriklerin mûcize talebi üzerine mehtaplı bir gecede Allah Resûlü (s.a.s.), Rabbine dua etmiş, ay ikiye bölünmüş ve bu mûcize her taraftan görülmüştü. Ay ikiye ayrıldığında bir parçası Ebû Kubeys dağı tarafında, diğer parçası Kuaykıân dağı tarafında müşâhede edildi. Müşrikler, bizzat gördükleri bu apaçık mûcizeye rağmen yine de imana gelmekten kaçındılar. Hattâ Ebû Cehil “Bu bir sihirdir!” diyerek bu mûcizeyi de inkâr etti. Yine bu hârikulâde olayı müşâhede eden müşrikler, Efendimiz (s.a.s.) için: “Bizi büyüledi, ama herkesi büyüleyemez!” dediler. Bunun üzerine, Mekke dışındaki uzak yerlerden gelen kervanlara da böyle bir hâdise görüp görmediklerini sordular. Onlar da ayın yarıldığını gördüklerini bildirdiler. Bu hâdisenin ardından bu âyet-i kerîmeler nâzil oldu. (bk. Tirmizî, Tefsir 54/3286; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 38; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 418)
Efendimiz (s.a.s.)’in bir mûcizesi olarak ayın yarılması ve tekrar eski haline gelmesi gayet tabii karşılanacak bir durumdur. Dolayısıyla âyet-i kerîmenin bu mühim hâdiseye işaret ettiği ve bunun kıyâmetin yaklaştığını gösteren önemli bir alamet olduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber, Kur’ân-ı Kerîm’in kıyâmet ve sonrası hâdiselerden çoğunlukla “olmuş bitmiş” anlamında mazi sigasıyla bahsettiği bir gerçektir. Bu üslup, kâfirlerin inkâr ettiği bu hakîkatlerin doğruluğunu ve mutlaka meydana geleceğini göstermesi açısından önem arz etmektedir. Dolayısıyla burada da, bir taraftan “şakk-ı kamer: ayın yarılması” mûcizesine işaret edilirken, bir taraftan da kıyâmetin kopuşu esnâsında ayın başına gelecek hallerden de bahsedildiğinde şüphe yoktur. Allah Resûlü (s.a.s.)’in gelişiyle âhir zaman başlamış, onunla birlikte vuku bulan tüm olaylar kıyâmetin alameti sayılmış, kıyâmet iyice yaklaşmış ve artık kâinat kıyâmetin kopuş sürecine girmiştir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.), ashâbına kıyâmetin ne kadar yakın olduğunu anlatmak için şehâdet parmağıyla orta parmağını göstererek şöyle buyurdu:
“Benimle kıyâmetin arası, şu iki parmağım arası kadar yaklaştığı zamanda ben peygamber olarak gönderildim.” (Buhârî, Rikâk 39; Müslim, Cuma 43)
Bir defasında da Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ashâbına dünyanın ömrünün iyice azaldığını ve sayılı günleri kaldığını anlatmak için batmakta olan güneşi gösterdi ve şöyle buyurdu:
“Bugünün geçen saatlerine göre kalan saatleri ne kadar kısa ise, dünyanın geçen ömrüne göre kalan ömrü de o kadar kısadır.” (Tirmizî, Fiten 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 133)
Buna rağmen:İsra suresinin 53. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 53. Ayet Arapça: وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْ ...
İsra suresinin 44. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 44. Ayet Arapça: تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ ...
İsra suresinin 32. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 32. Ayet Arapça: وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا İs ...
İsra suresinin 23. ayetinde şöyle buyrulur: İsra Suresi 23. Ayet Arapça: وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِح ...
Hadîd sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, 25. âyette geçen ve “demir” mânasına gelen اَلْحَد۪يدُ (hadîd) kelimesinden alır. Mushaf t ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنّ ...