İnfitâr sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 19 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen انْفَطَرَتْ (infetarat) fiilinin masdarından alır. اَلإنْفِطَارُ (infitâr), “göğün yarılıp parçalanması” mânasına gelir. Sûre,انْفَطَرَتْ (infetarat) ve اَلْمُنْفَطِرَةُ (Münfetira) isimleriyle de anılır. Hem Mushaf tertîbine hem de iniş sırasına göre 82. sûredir.
Sûrede kıyâmet ve âhiret ahvâli anlatılır. İyiler cennete girerken, Allah’ın nimetlerine nankörlük edenlerin, bir gün yaptıklarının hesabını verip cehenneme atılacakları bildirilir.
Hem mushaftaki sıralamada hem de iniş sırasına göre seksen ikinci sûredir. Nâziât sûresinden sonra, İnşikak sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
İnsanın yaratılışında Yüce Allah’ın Rabliğinin ve kerem sahibi oluşunun tezahürleri, sonsuz kudret eserleri bulunmaktadır. O Rab öncelikle insanı yaratmıştır. Burada “yaratma”; insan bedenini ve uzuvlarını düzgünleştirme, ölçülü yapma, şekil verme ve parçalarını birleştirip bir araya getirmeden önceki “var kılmak” mânasındadır. Her türlü nimetin ancak kendisiyle bir mâna kazandığı “var olma” nimeti, ilâhî lutuf ve keremin birincisidir. Sonra “tesviye” gelmektedir. İnsanın “tesviye edilmesi”; onun beden ve uzuvlarının düzgün bir şekilde yerli yerine yerleştirilmesi demektir. Dolayısıyla Allah Teâlâ, “Seni aslen topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni eli yüzü düzgün bir adam hâline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” (Kehf 18/37) âyetinde buyrulduğu ve daha bir çok âyette geçtiği gibi insanın yaratılışını safhadan safhaya geçirerek ruh üflenecek şekilde insanlık seviyesine getirmiş; bedeni, uzuvlarını, kuvvetlerini düzenine koymuş, düzgünleştirmiş, bir uyum ve itidal vermiştir. Bu açıdan bakıldığında ayette geçen فَعَدَلَكَ (fe‘adelek) ifadesi şu mânalara gelebilir:
› Göz, kulak, el, ayak gibi çift uzuvlarını ahenkli ve dengeli kıldı. Ayrıntıları anatomide bilindiği üzere vücudunu her yönden orantılı ve düzgün yaptı.
› Belini doğrultu, dik ve dengeli kıldı, eğri belli hayvanlar gibi yapmadı. Bu, beden ve uzuvların düzene konması ve insanın insan denilecek şekle getirilmesinden sonra gerçekleşecek bir safhadır. Zira çocukların yetişmesinde kolaylıkla görüleceği üzere insanın belini doğrultup da ayakta dik ve doğru olarak yürüyebilmesi, ancak uzuvların tam olarak düzene konmasından sonra gerçekleşecek bir durumdur.
› Seni eksiklikten olgunluğa, uygun olmayan şekilden uygun olan şekle çevire çevire en güzel suret ve biçime getirdi.
› Sana itidal verdi.
İhtimal dahilinde olan bu mânaların hepsini şöylece değerlendirmek mümkündür: “Allah seni en güzel şekle koyup en güzel biçimde dünyaya getirdi. Vücuduna ihsan ettiği bu eşsiz ahenk ve dengeyle birlikte sana düşünme ve aklını kullanma yeteneğini verdi. Bu üstün vasıflarla seni canlı cansız bütün varlıklara hakim kıldı. Hasılı seni bu âlemdeki diğer varlıkların ulaşamadığı bir olgunluk ve kemal derecesine yükseltti.”
Bu açıklamalardan sonra 8. âyet-i kerîmede yer alan رَكَّبَكَ (rakkebek) ifadesi ise şu mânaları ihtiva edebilir:
› Allah seni sayısız şekil be biçimlerden dilediği her hangi bir biçimde yaratıp şekil verdi. Bu mânaya göre “terkib”, “ahsen-i takvim”i, yani insanın en güzel biçimde yaratmasını beyân etmektedir.
› Gelecek zaman mânasında olarak, Allah seni hangi biçimde dilerse öyle oluşturup şekil verir. Dilerse seni o güzel insan kılığından çıkarır da en çirkin suretlere tebdil eder, hatta aşağıların aşağısına yuvarlayabilir. Bu mânada ilâhî bir ikaz ve tehdit bulunmakta, dolayısıyla verilen nimetlere şükretmenin zaruretine dikkat çekmektedir.
› Üçüncü mânaya göre, seni her hangi bir biçimde denkleştirdi. Yahut evirip çevirdi, dilediği gibi seni oluşturdu. Yahut dilerse seni başka bir biçimde de oluşturabilir. Bu şık, önceki iki mânanın ikisini de kapsar. “Sûret” kelimesi, farklı güzellik mertebelerinden herhangi birini; bazısında da güzellik ve çirkinlikte farklı ve değişik şekillerden herhangi birini ifade edebilir. Dolayısıyla bu kelime; ana, baba ve diğer akrabaya benzeyip benzememek, renk, uzunluk, kısalık, erkeklik, dişilik, sağlamlık, çürüklük, iyi veya kötü kişi olmak, zekilik ve ahmaklık gibi maddî ve manevî bütün suret ve vasıfları ihtiva etmektedir.
Bütün bunlara rağmen:Kur’an’da şöyle buyrulur: يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ “Yûsuf! Ey özü sözü doğru arkadaş!” (Yûsuf, 12/46) EY DOĞRU ARKADAŞ! Bilgi: Zindan arkada ...
Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...
“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasib ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakı ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ “Ey zindan arkadaşlarım! ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِن ...
İbrahim Sûresi 38-41. Ayet Tefsiri 38. “Rabbimiz! Hiç şüphesiz sen, bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Çünkü yerde olsu ...