Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden almıştır. Felak ve Nâs sûrelerine “Allah’a sığındırıcı” mânasında اَلْمُعَوِّذَتَانِ (Muavvizetân); İhlas ile birlikte üçüne ise اَلْمُعَوِّذَاتُ (Muavvizât) denilir. Mushaf tertibine göre 113, iniş sırasına göre 20. sûredir.
İnsanın beden ve ruh sağlığına zarar verecek şeylerin şerrinden Allah’a sığınmayı öğütlemektir.
Mushaftaki sıralamada yüz on üçüncü, iniş sırasına göre yirminci sûredir. Fîl sûresinden sonra, Nâs sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler varsa da (bk. Şevkânî, V, 615) üslûp ve içeriği bakımından Mekkî sûrelere benzediği görülür.
1. De ki: “Sığınırım sabahın Rabbine”;
“Felak”
ile Allah Teâlâ’nın yarıp ortaya çıkardığı her şey kastedilmiş de olabilir:
›
gecenin karanlığını yarıp sabahı çıkardığı gibi, yeryüzünü yararak
orada nice mahsulatı meydana getiriyor,
›
Dağları parçalayarak ondan nice gözeleri, nehirleri, madenleri
meydana çıkarıyor,
›
Bulutları yararak onlardan yağmurları yağdırıyor,
›
Rahimleri infilak ettirerek oradan nice yavruları dünyaya
getiriyor.
İşte
her türlü şerden bu kadar muazzam işler yapan sonsuz kudret ve azamet sahibi
Allah’a sığınmak, kullar için bir selamet, emniyet ve saadet vesilesidir.
Kötülüklerinden
Allah’a sığınılacak şeylere gelince:
2. “Bütün yarattıklarının şerrinden”,
Sûrede
şerrinden sığınılacak varlıklar sayılırken “Bütün yarattıklarının şerrinden”
(Felak 113/2) buyrularak öncelikle çok genel bir ifade kullanılmıştır. Çünkü
Allah Teâlâ’dan başka bu ifadenin mutevasına girmeyecek hiçbir varlık
kalmamaktadır. Bu âyetten sonrakiler hiç zikredilmemiş bile olsaydı, yine de
ayrıca sayılanlar da dâhil bütün yaratıkların şerrinden Rabbimize sığınmış
olacaktık. Fakat zararlarının büyüklüğüne dikkat çekmek üzere, bu genel
ifadeden sonra hususi olarak üç şeyden bahsedilir ve özellikle bunların
şerrinde de Allah’a sığınmanın ehemmiyeti vurgulanır. Bahsi geçen üç şeyden
birincisi şudur:
3. “Karanlığı bastığı zaman gecenin şerrinden”,
Gecenin
içinde barındırdığı pek çok kötülük vardır. Öncelikle karanlık görüntüsü, korku
ve dehşet vericidir. Gece, hayat sahiplerinin uyumak suretiyle bir nevi
hayattan mahrum kaldıkları zamandır. Vahşi hayvanlar yuvalarından, haşeratlar
yerlerinden geceleyin çıkar. Hırsızlar, düşmanlar ve suçlular o vakit hucuma
geçer. Yangınlar çıkar. Geceleyin cin ve şeytan denilen kötü ruhlar çıkıp
etrafa yayılır. Bu sebeple dilimizde “Sabahın şerri akşamın hayrından daha
iyidir” sözü mesel olmuştur. Bütün bunların şerrinden kendimizi korumamız, bunun
için de Allah’a sığınmamız gerekir.
4. “Düğümlere üfleyen büyücü kadınların şerrinden”,
Bunlar
sihir ve büyü yapan kimselerdir. Erkek veya kadın olabilir. Fakat bu işleri
daha çok kadınlar yaptığı için “üfleyen kadınlar” mânasında اَلنَّفَّاثَاتُ (neffâsât) kelimesi kullanılmıştır.
Mamafih bundan “üfleyen nefisler, şahıslar, gruplar” mânasını anlamak da
mümkündür. Büyüler ipler düğümlenerek ve bu düğümlere üflenerek yapılır.
Yapılan büyüler insanı etkilemekte, psikolojisini bozmakta, eşler arası
münâsebetleri aksatacak bir tesir icra etmekte, hatta eşlerin birbirinden
ayrılmalarına yol açabilmektedir. (bk. Bakara 2/102) Bu sebeple İslâm dini büyü
yapmayı haram kılmış ve bu zararlı kişilerin ve yaptıklarının şerrinden Allah’a
sığınmayı emretmiştir.
Üçüncüsü:
5. “Kıskandığında hasetçinin şerrinden!”
Haset,
bir kişinin kardeşinin sahip olduğu nimetlere; kocasına, hanımına, evladına,
malına, ilmine göz dikerek bunların onun elinden çıkmasını istemesi ve bunu
gerçekleştirmek için de bir kısım hileli yollara baş vurmasıdır. Bu itibarla
haset son derece tehlikeli ve zarar verici bir duygudur. Haset kişinin içinde
kalıp, söz veya fiil olarak dışa yansımadığı sürece başkasına zarar vermez.
Fakat haset edeni rahat bırakmaz, gece gündüz içini kemirir durur. Söz ve fiil
olarak dışa yansımaya başladığı zaman haset edilene de zarar verir. Buna işaret
etmek üzere âyette “kıskandığı zaman” kaydı getirilmiştir.
Şâir
Recâîzâde Ekrem der ki:
“Haset-perverlerin hâli yamandır,
Ki yoktur bir belâ beter hasetten.
Sarılmış nefse bir müz‘iç yılandır,
Ki gitmez çıkmadık can cesetten.”[1]
Hasedin
üç derecesi vardır. İkisi yasaklanmış üçüncüsü teşvik edilmiştir. Birincisi
kardeşinin elindeki nimetin gitmesini istemek, ona başka nimetlerin gelmesini
istememek ve bundan rahatsız olmaktır. Kendisine gelmese de ondan gitmesini
arzulamaktır. İkincisi kardeşinin elindeki nimetin ondan çıkarak kendisine
gelmesini istemektir. Üçüncüsü ise kardeşinin elindeki nimetin ondan çıkmasını
istemeksizin o nimetten kendisinde de olmasını arzulamasıdır. İşte bu üçüncü
duyguya “gıpta” veya “imrenme” denilir. Haset kötü, fakat imrenme güzeldir.
Haset fert ve toplumu çöküntüye götürürken, imrenme fertleri gayrete getirerek,
yarışmaya iterek toplumu ilerlemesine yardımcı olur. Efendimiz (s.a.s.) şu beyânlarıyla
imrenmeyi teşvik etmiştir:
“Ancak şu iki kişiye imrenilir: Allah’ın verdiği malı Allah
yolunda harcayan ve Allah’ın verdiği ilim ve hikmete göre yaşayan ve
başkalarına da öğreten kişilere.” (Buhârî, İlim 15; Tevhid 45)
Peygamber
Efendimiz (s.a.s.): “Ateş odunu yeyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri
yer bitirir” (Ebû Dâvûd, Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22) buyurarak
hasetten sakındırmaktadır. Çünkü haset başkalarına zarar verdiği gibi, kişinin
kendine de çok zarar vericidir. Haset kişiyi Allah’a karşı isyana, O’nun
taksimatına razı olmamaya, günaha girmeye ve hayatı binbir türlü sıkıntı,
üzüntü ve huzursuzluklarla geçirme yol açar. O halde hem hasetten hem haset
etmekten hem de haset edenden Allah’a sığınmak gerekir.
Genel
olarak bütün yaratıkların, özel olarak da gece, büyücü ve hasetçinin şerrinden
Allah’a sığınmayı emreden Felak sûresini, insanın dünyada da âhirette de başına belâ olabilecek ve onu sonsuz bir
hüsrana sürükleyecek en büyük şerden Rab, Melik ve İlâh gibi üç büyük sıfatıyla
birlikte Allah Teâlâ’ya sığınmayı emreden Nâs sûresi takip edecek ve Kur’ân-ı
Kerîm bu sûreyle sona erecektir:
[1] Haset-perver:
Hasete düşkün, haset eden. Beter: Kötü. Müz’iç: Acı ve ızdırap
veren.
"Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrâiloğulları! Ben size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim; daha önce inen Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra g ...
Enbiya suresinin 69. ayetinde şöyle buyrulur: Enbiya Suresi 69. Ayet Arapça: قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ Enbi ...
"Allah’a ve Rasûlü’ne gerektiği gibi inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, sizin için hayırlı olan bu ...
Enbiya suresinin 46. ayetinde şöyle buyrulur: Enbiya Suresi 46. Ayet Arapça: وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَ ...
Enbiya suresinin 37. ayetinde şöyle buyrulur: Enbiya Suresi 37. Ayet Arapça: خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِ ...
Saff sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 14 âyettir. İsmini, 4. ayetinde geçen صَفًّا (saffen) kelimesinden alır. Sûrenin “İsa” ve اَلْحَوَارِيُّونَ (Hav ...