Fâtiha Sûresi 4. Ayet Tefsiri


4 / 7


Fâtiha Sûresi Hakkında

Fâtiha, Kur’ân-ı Kerîm’in birinci sûresidir. Mekke döneminin ilk yıllarında müstakil bir sûre olarak inmiştir. Bazılarına göre “besmele” dâhil yedi âyettir. Bazılarına göre ise “besmele” hâriç yedi âyettir. İkinci görüşe göre “اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ” altıncı âyetin sonudur. Ebû Hanîfe bu görüştedir.

Fâtiha Sûresi Konusu

Fâtiha sûresi, Allah kelamının bir mukaddimesi, bir girişi ve mükemmel bir hülâsasıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edilen bütün mevzu ve mânalar onda ana hatlarıyla özetlenmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in bütün muhtevası, “ilim, iman ve amel” şeklinde üçlü bir çerçeve içerisinde değerlendirilebilir. “İlim”, Kur’an’ın bir vasfı olarak onun verdiği her türlü bilgi için geçerlidir. Dolayısıyla ortada iki husus kalmaktadır:

- Bilinip inanılması gerekenler: Bunlar; ulûhiyet, nübüvvet, âhiret ve kaza ile kaderin Allah’tan olması gibi gaybî hususlar; öğütler, misaller, hikmetler ve kıssalar gibi diğer konulardır.

- Bilinip amel edilmesi gerekenler: Bunlar ise gözetilmesi gereken ibâdet, muamelât ve ahlâkî mevzulardır. İşte Fâtiha sûresinin bütün bu hususlara bir şekilde temas ettiğini görürüz.

Diğer bir açıdan Fâtiha sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in gerçekleştirmek istediği maksatları ihtiva eder. Bu maksatlar; tevhid, nübüvvet, âhiret, ibâdet, adâlet ve geçmişten ibret almadır:

Hamdin; rubûbiyet, rahmâniyet ve rahimiyet sıfatlarıyla birlikte her türlü övgüye lâyık yegâne varlık olan Allah’a ait kılınmasında tevhid yani Allah’ın birliği,

Kur’an’ın bize kadar ulaşmasında nübüvvet,

Bütün amellerin karşılığının verileceği, iyilerin mükâfat ve kötülerin azap göreceği hesap ve ceza gününün açıklanmasında âhiret,

Yalnızca Allah’a kulluk ve sadece O’ndan yardım talebinde ibâdet,

Sırat-ı müstakîm yani iman, ibâdet, ahlâk ve muâmelâtla alakalı hükümlerinde aşırılıktan uzak dosdoğru yol olan İslâm’ın haber verilmesinde adâlet,

Nimet verilenler ile nimetten mahrum kalanların hallerinde ise geçmişten ibret alma vardır.

Fâtiha sûresi ile ondan sonra devam eden Kur’ân-ı Kerîm arasındaki münâsebet, bir giriş ve kitap ilişkisi değil, bir dua ve ona cevap keyfiyetinde bir ilişkidir. Bu sûre aslında, Allah’ın kendi kitabını okumak isteyenlere öğrettiği bir duadır. Samimi olarak Kur’an’ın hidâyetinden istifade etmek isteyenler Âlemlerin Rabbi’ne bu şekilde dua etmelidir. Zaten sûre, okuyucunun kalbinde Âlemlerin Rabbi’nden hidâyet dileme konusunda kuvvetli bir istek uyandırmayı hedeflemektedir. Bu sebeple, kişi Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya, tedebbür ve tefekküre Allah’tan hidâyet dileyerek başlamalıdır. Hâsılı Fâtiha kulun duası, Kur’an ise, Mâbud’un kuluna verdiği cevaptır. Kul, kendisine doğru yolu göstermesi için Allah’a yalvarır; Allah Teâlâ da duaya icâbet olarak, tüm Kur’an’ı onun önüne koyar ve sanki şöyle buyurur: “İşte, benden istediğin hidâyet budur!”

İsimleri

Fâtiha’nın pek çok ismi vardır. Bu isimlerin her biri onun farklı bir yönünü ve ihtiva ettiği mânaların derinliğini haber verir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:

1. فَاتِحَةُ الْكِتَابِ (Fâtihatü’l-Kitâb): Fâtiha ismi bundan kısaltılarak alınmıştır. Fâtiha; açan, açış yapan, anahtar, ilk, başlangıç gibi mânalara gelir. Bütün olarak gelen ilk sûre olması, Kur’ân-ı Kerîm’in okunmasına ve yazılmasına bununla başlanılması, yine namazda kıraate bu sûre ile başlanması gibi sebeplerle bu ismi almıştır.

2. اُمُّ الْكِتَابِ، اُمُّ الْقُرْاٰنِ (Ümmü’l-Kitâb-Ümmü’l-Kur’ân): Çünkü bu sûre, diğer Kur’an sûrelerinin aslı, esası, kökü ve çekirdeği gibidir. Bir şeyin aslına “ümm: ana” denildiği bilinen bir gerçektir. Kur’ân’ın başı olması ve ihtiva ettiği bü­tün ilimleri kapsaması sebebiyle bu isimle anılır.

3. اَلْقُرْاٰنُ الْعَظِيمُ (el-Kur’ânu’1-Azîm): Bu ismin veriliş sebebi de yine hülasa olarak Kur’ân-ı Kerîm’in bütün ilimlerini ihtiva etmesidir.

4. اَلسَّبْعُ الْمَثَان۪ي (es-Seb‘u’l-Mesânî): Her namazda en az iki kere okunan ve her rekâtta kendisine fiilen veya hükmen bir başka sûre eşlik eden, günlük hayatta başka vesilelerle de sık sık tekrar edilen yedi ayettir. Bu sûre, istisna olarak yalnızca bu ümmete verilmiştir, bundan önce hiçbir ümmete böyle bir sûre indirilmemiştir.

5. اَلْأسَاسُ (el-Esâs): O, dinin temel kaidelerini ve asıllarını açıklayan bir sûredir. Her şeyin bir esası vardır. Kur’ân’ın esası da Fâtiha’dır.

6-7. اَلْوَافِيَةُ، اَلْكَافِيَةُ (el-Vâfiye, el-Kâfiye): Umûmî hatlarıyla İslâm’ı anlatan, nasıl bir din olduğunu ortaya koyan sûredir. Ayrıca diğer sûreler arasında yeri doldurulmaz bir özelliğe sahiptir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ümmü’1-Kur’ân, başkasının yerini tutar, fakat başkası onun yerini tutamaz.” (Hâkim, I, 238)

8. اَلْكَنْزُ (el-Kenz): O, bir hazine, pek çok mâna ve sırları ihtiva eden sûredir.

9. اَلصَّلَاةُ (es-Salât): O, namaz sûresidir. Çünkü Fâtiha’sız namaz yoktur. Her rekatta birer kere okunması vaciptir.

10. اَلْحَمْدُ (el-Hamd): Sûrenin en çok anıldığı isimlerinden biridir. Yüce Allah’a hamdden söz edilerek başlandığı için bu ismi almıştır.

Fâtiha Sûresi Nuzül Sebebi

Mushafta birinci, nüzûl sıralamasında 5. sûredir. Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ilk yıllarında Mekke’de nâzil olduğu hususunda ittifak vardır. Kaynaklarda nüzûl sebebiyle ilgili özel bir olay yoktur. Kur’an’ın hem bir mukaddimesi hem de özeti gibidir. Ayrıca her müminin kıldığı namazın bütün rek‘atlarında rabbi ile konuşurcasına okuması ve bu sayede O’na yaklaşması murat edilmiştir.

Fâtiha Sûresi Fazileti

Fâtiha, pek faziletli bir sûredir. Bununla alakalı rivayetlerden bazıları şunlardır:

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyur­muştur: “Allah Teâlâ, ne Tevrat’ta ne de İncil’de Ümmü’l-Kur’ân olan Fâtiha gibi bir sûre indirmiştir. es-Seb‘u’l-Mesâni odur. Yüce Allah: «O, benim ile kulum arasında ikiye taksim edilmiştir. Kuluma da is­tediği verilecektir» buyurmaktadır.” (Tirmizî, Tefsir 15, 4)

Sahâbeden Ebû Sâid el-Mualla anlatıyor: “Mescidde namaz kılıyordum. Resûlullah (s.a.s.) beni çağırdı, fakat davetine icâbet edemedim. Daha sonra: «Ey Allah’ın Rasûlu namaz kılıyordum» diyerek mazaretimi beyân ettim. Peygamberimiz: “Yüce Allah: «Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun!» (Enfâl 8/24) diye buyurmuyor mu?” dedi. Sonra: “Mescitten çıkmadan önce Kur’ân-ı Kerîm’deki en büyük sûreyi sana öğreteceğim” buyurdu. Sonra elimden tuttu. Mescitten çıkmak istediğini görünce: «Bana Kur’ân-ı Kerîm’deki en büyük sûreyi öğreteceğini söylememiş miydiniz?» dedim. Şöyle buyurdu: “Evet o, Elhamdülillâhi rabbilâlemin’dir. Ba­na verilen es-Seb‘u’1-Mesânî ve Kur’ân-ı Azîm odur.” (Buhârî, Tefsir 1, 1)

Müfessir Mücâhid’den nakledilen bir rivayet şöyledir: “Şüphesiz lanetli İblîs dört defa sarsıla sarsıla inlemiştir. Lanete uğradığı zaman, cennetten kovulduğu zaman, Hz. Muhammed (s.a.s.) peygamber ola­rak gönderildiği zaman ve Fâtiha sûresi indirildiği zaman.” (Kurtubî, el-Câmi‘, I, 109)

Kur’ân-ı Kerîm, en büyük şifa kaynağıdır. O, insanlığın mânevî dertlerine devâ olduğu gibi, maddi hastalıklara da şifa olmaktadır. Kur’an’ın bu hususiyeti, Fâtiha sûresinde daha çok kendini göstermektedir. Konu ile ilgili rivayetlerde şu bilgiler yer alır:

Allah Resûlü (s.a.s.) buyurdu ki: “Fâtihatü’l-Kitâb, bütün hastalıklara şifadır.” (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 12)

Sahâbeden Ebû Sâid el-Hudrî (r.a.), bir sefer esnasında kendisini yılan ısırmış bir kabile reisine Fâtiha sûresini okumuş ve o da iyileşmiştir. (bk. Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 9)

İşte muhtevası, isimleri, faziletleri ve hususiyetleri itibariyle Fâtiha sûresi, Kur’an’ın özü ve dinin esasıdır. Şimdi sıra, o özün açıklanmasına ve o esasın tefsirine gelmiştir:

مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾
Karşılaştır 4: O, hesap ve ceza gününün tek sahibidir.

TEFSİR:

الدّ۪ينُ (din) kelimesi, pek çok mâna ifade etmekle birlikte burada “hesap ve ceza” anlamındadır. مَالِك (mâlik) kelimesi ise مَلِك(melik) olarak da okunmuştur. “Milk” kelimesinden gelen “mâlik”, “mala sahip olan ve onun üzerinde istediği gibi tasarruf eden” demektir. “Mülk” kelimesinden türeyen “melik” ise “hükümdar, padişah, devlet reisi, devletin işlerini yürütüp yöneten” mânasına gelir. Her iki kelimede de “kuvvet” anlamı vardır. Allah Teâlâ, zâtını hem mâlik hem de melik olarak vasıflandırmaktadır. (bk. Âl-i İmrân 3/26; Mü’minûn 23/116) O, bütün kâinatın gerçek sahibi, mâliki, aynı zamanda padişahıdır. Özellikle de burada ifade edildiği üzere amellerin hesabının görülüp karşılığının verildiği kıyâmet gününün hem gerçek sahibi, hem de hükümdarıdır.

اليَوْمُ (yevm), gün demektir. Tan yerinin ağarmasından itibaren güneşin batışına kadar olan vakittir. Burada “din”e izafe edilerek, kıyametin başlangıcı ile, cennet ve cehennemliklerin her birinin yerlerine varacakları vakte kadarki zaman için kullanılmıştır.

“Din” sözlük anlamı olarak “bir işin karşılığı, muhasebe, yargı, hüküm, siyaset, adet, hal, şeriat, itaat” gibi mânalara gelir. Burada daha çok “bir işin karşılığı, ceza ve muhasebe” mânası kastedilmektedir. “O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı eksiksiz verecek…” (Nûr 24/25) ayetinde din bu mânada kullanılmıştır.

Cenâb-ı Hak, bütün zamanlarda ve zeminlerde, kıyametten önce ve sonra yegâne mâlik ve meliktir. Buna rağmen âyet-i kerîmede O’nun mâlikliği ve melikliği özellikle hesap günü olan kıyamet gününe tahsis edilmiştir. Şüphesiz bunun pek mühim sebep ve hikmetleri bulunmaktadır:

Öncelikle bütün dikkatleri hesaba çevirmekte ve kıyamet gününün zorluğu, şiddet ve dehşetiyle yürekleri titretmektedir. Geçici hayattan maksadın ne olduğuna işaret ederek, insanlığın önündeki en büyük hedefi netleştirmektedir. Hesap gününün ehemmiyetini gözler önüne sermektedir. Allah’ın rahmetine güvenip şeytana aldanarak o günde perişan olmamayı öğütlemektedir. Daha da ötesi, ilâhî rahmetin ve ebedî nimetin tam mânasıyla tecelli edeceği saadet-i ebediyeyi temine teşvik etmektedir.

İkinci olarak dünya hayatında kullara ait bir kısım geçici mâlikiyet ve melikiyet söz konusu olabilir. Bunlara aldanılmamalıdır. Zira hesap günü bunlar zahiri bakımdan da ortadan kalkacaktır. Asılsız görüntüler yok olacak, Allah’ın mâlikiyet ve melikiyeti tam olarak ortaya çıkacaktır.

Üçüncü olarak “din günü”nün bir mânası da “dinin dünyada emrettiklerinin akıbeti ve âhiret ahvaliyle ilgili verdiği haberlerin açıktan açığa ortaya çıkacağı gün”dür. Biz dünya hayatında inanılması emredilen hususlara iman ediyoruz. Dinin ibâdet, muamelât ve ahlâka dair hükümlerini yerine getirmeye çalışıyoruz. İşte bütün bu inandıklarımız ve yaptıklarımız, orada hakiki mâna ve mâhiyetiyle zuhur edecektir. Kısacası ayet ve hadislerde âhirete ait haber verilen hakikatlerin hepsi tahakkuk edecektir. O günün tek hükümdarı, sahibi ve yegâne yöneticisi olan Allah, dilediği gibi davranacak, kullarını hesaba çekecek, iyilere iyiliklerinin ve kötülere de kötülüklerinin karşılığını verecektir. Allah’tan başka kimsenin bir söz hakkı olamayacaktır. Şu âyet-i kerîmeler bu mânada “din gününü” ne güzel tarif etmektedir:

“Rasûlüm! Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen bilir misin? Sonra bilir misin sen, nedir o hesap ve ceza günü? O, kimsenin kimseye faydası olmayacağı bir gündür. O gün bütün emir, hüküm ve yetki yalnız Allah’ındır!” (İnfitâr 82/17-19)

Cenâb-ı Hakk’ın bazı sıfatları ile alakalı yapılan bu açıklamalar, O’nun bir taraftan hamde, diğer taraftan kulluk edilmeye layık ne kadar büyük bir zât, Hâlık-i Zülcelâl olduğunu izah etmektedir. Dolayısıyla bu hakikati okuyan, duyan ve idrak eden kulların kalbinde Allah Teâlâ’ya ibâdet, dua ve niyaz için bir aşk, şevk ve heyecan oluşmaktadır. İmanın hakikatine ve kulluğun zevkine eren gönüller hep birlikte aynı dilden şöyle demektedirler:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fâtiha Sûresi Ayetler:

1 2 3 4 5 6 7

https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/yunus-suresinin-62-ayeti-ne-anlatiyor-196800-m.png
Yunus Suresinin 62. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına hiçbir ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/yunus-suresinin-57-ayeti-ne-anlatiyor-196758-m.jpg
Yunus Suresinin 57. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/yunus-suresinin-44-ayeti-ne-anlatiyor-196743-m.jpg
Yunus Suresinin 44. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ Gerçek şu ki Allah insanlara hi ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/saff-suresi-1-3-ayetleri-ne-anlatiyor-ayetleri-meali-ve-tefsiri-196732-m.jpg
Saff Suresi 1-3 Ayetleri Ne Anlatıyor? Ayetleri Meâli ve Tefsiri

Saff Sûresi 1. Ayet: "Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam ola ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/yunus-suresinin-37-ayeti-ne-anlatiyor-196721-m.jpg
Yunus Suresinin 37. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/09/yunus-suresinin-26-ayeti-ne-anlatiyor-196693-m.jpg
Yunus Suresinin 26. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَ ...