Tevbe Sûresi 82. Ayet Tefsiri


82 / 129


Tevbe Sûresi Hakkında

Tevbe sûresi Medine’de hicretin 9. senesinde nâzil olmuştur. 129 âyettir. En son inen sûrelerden biridir. Mushaf tertîbine göre 9, nüzûl sırasına göre 113. sûredir. Meşhur isimleri “Tevbe” ve “Berâe”dir. “Tevbe”, tevbeyi konu alan 102-118. âyetlerinden alınmıştır. “Berâe” ise “beri olmak, ilişiği kesmek, ihtâr, ültimatom” mânalarına gelir. Sûrenin ilk kelimesinden alınmıştır. Sûre bunlar dışında çeşitli isimlerle de anılmaktadır:

 اَلْمُقَشْقِشَةُ (Mukaşkışe): Nifak alametlerinden uzaklaştıran,

 اَلْمُبَعْثِرَةُ (Müba‘sire): Münafıkların iç yüzlerini deşeleyip ortaya seren,

اَلْمُث۪يرَةُ (Müsîre): Gizlilikleri meydana çıkaran,

اَلْحَافِرَةُ (Hâfire): Münafıkların sırlarını eşeleyen,

اَلْمُخْزِيَةُ (Muhziye): Münafıkları rezil rüsvâ eden,

اَلْمُنَكِّلَةُ (Münekkile): Münafıkları cezalandıran.

Öyle ki, Huzeyfe (r.a.) bu sûre hakkında: “Sizler bu sûreye Tevbe sûresi adını veriyorsunuz. Allah’a yemin olsun ki bu sûre, hiç kimseyi dışarıda bırakmaksızın hepsini sarsmış ve sorgulamıştır” demiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XV, 172)

Tevbe Sûresi Konusu

Aslında sûrenin isimleri, onun hangi mevzulardan bahsettiğini de ifade etmektedir. Bu bakımdan sûrenin en önemli konuları, sûrenin nüzûl tarihi itibariyle müşriklerle ve Ehl-i kitapla münâsebetler ve bunlara tatbik edilecek hükümler; Bizans ordusuna karşı çıkılan Tebük seferi öncesinde, sefer sırasında ve sonrasında yaşanan dikkat çekici hâdiseler; bu süreçte müslümanların ve münafıkların halet-i rûhiyelerini ortaya koymaktır. Sûre ayrıca müşriklerden daha tehlikeli olan münafıklardan, onların İslâm birliğini parçalamak için yaptıkları Mescid-i Dırar’dan bahseder. Sûrenin sonunda ise müminlerin sahip olmaları gereken bazı vasıflar, cihada teşvik, peygamber göndermenin insanlık açısından ehemmiyeti gibi mevzulara temas edilir.

Tevbe sûresi, başında besmele yazılı olmayan tek sûredir. Bunun birinci sebebi, Allah Resûlü (s.a.s.)’in böyle yapmış olmasıdır. İkinci sebebi şudur: Besmele emândır. Bu sûre ise kılıçla ve ahdi bozanlara karşı bir ültimatomla başlamaktadır. Dolayısıyla iki zıt şeyin bir arada bulunması uygun görülmemiştir. Ayrıca müslümanların burada besmelenin yazılamayacağında ittifak etmeleri, sahâbe ve tabiin dönemlerinde herhangi bir ictihatla buraya besmele yazılmasına karar vermemeleri,  Kur’ân metninin Peygamberimiz’den itibaren en ufak bir değişikliğe mâruz kalmadığının açık delillerinden biridir.

Tevbe Sûresi Nuzül Sebebi

Mushaftaki sıralamada dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz on üçüncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Müfessirler arasındaki hâkim kanaate göre son iki âyeti Mekke’de inmiştir. 113. âyetinin de Mekke’de indiğine dair bir rivayet bulunmaktadır. Hicretin 9. yılında nâzil olmaya başlayan bu sûrenin Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu yönünde bir rivayet de vardır (Şevkânî, II, 378; Elmalılı, IV, 2441). İçeriği ve konusuna ilişkin tarihî bilgiler, sûrenin hemen tamamının Tebük Seferi’nden az bir zaman önce başlayıp sefer süresince ve seferden hemen sonraki günlerde, en büyük kısmıyla da Medine’den Tebük’e yapılan uzun yürüyüş sırasında vahyedildiğini göstermektedir (bk. Esed, I, 343). Aşağıda açıklanacağı üzere sûrenin baş kısmı Tebük Seferi’ni takiben yani kronolojik sıra itibariyle diğer kısımlarından sonra inmiştir. Hz. Peygamber Tebük Seferi’nden döndükten sonra Hz. Ebû Bekir’i hac emîri olarak görevlendirmişti. Ebû Bekir beraberindeki müslümanlarla hareket ettikten sonra bu sûrenin baş kısmı nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah sûredeki buyrukları hac esnasında insanlara tebliğ etmesi için Hz. Ali’ye görev verdi. Hz. Ali hac kafilesine yolda yetişti. Hz. Ebû Bekir ona âmir sıfatıyla mı yoksa memur sıfatıyla mı geldiğini sordu. O sadece sûreyi hac sırasında insanlara tebliğ etmekle memur olduğunu söyledi. Birlikte Mekke’ye gittiler. Hz. Ali kurban bayramının birinci günü Cemre-i Akabe yanında insanlara hitap etti, kendisinin Hz. Peygamber’in elçisi olduğunu bildirip sûreden otuz veya kırk (Mücâhid’den yapılan rivayete göre on üç) âyet okudu ve şu dört hususu özellikle tebliğ etmekle görevli olduğunu söyledi: Bu yıldan sonra Kâbe’ye müşrik yaklaşmayacak, kimse Kâbe’yi çıplak tavaf etmeyecek, mümin olmayan cennete giremeyecek, verilen söz mutlaka tutulacaktır (Zemahşerî, II, 138; Râzî, XV, 218).

Tevbe Sûresi Fazileti

Diğer sûrelerden farklı olarak bu sûrenin başında “besmele”nin olmaması şu iki sebeple açıklanmaktadır: a) Bu sûrenin, aralarındaki anlam ve içerik yakınlığı itibariyle Enfâl sûresinin devamı olma ihtimali. Hz. Peygamber’den bu sûrenin Enfâl veya başka bir sûrenin parçası olduğuna dair bir açıklama nakledilmiş olmadığı için bu ihtimal zayıf bulunmuştur. Bu görüş şu açıdan da eleştirilmiştir: Eğer sebep bu olsaydı sadece Enfâl sûresinden bu sûreye geçerken besmele okunmaması gerekirdi, oysa bu sûreye başlarken de besmele okunmaz (Elmalılı, IV, 2442-2443). b) Sûrenin müşriklere ağır bir ihtarla ve –âyetin tefsiri sırasında açıklanacak sebeplere binaen– onlarla yapılmış antlaşmanın bozulup savaş ilân edilmesi tâlimatıyla başlaması. Bu izaha göre, besmele güven ve rahmetin ifadesi olduğundan iki zıt ifadenin birlikte okunması uygun görülmemiştir. Başka bazı sûrelerin de savaş buyruğu içerdiği (Derveze, XII, 66) veya “yazıklar olsun” gibi ifadelerle başladığı (Âlûsî, X, 61) gerekçesiyle bu izah eleştirilmişse de, başka bir sûrenin başında böyle şiddetli bir uyarı ve ahdi bozma ifadesi yer almamaktadır. Bu konudaki izah farklılıkları bir yana, İslâm âlimleri bu sûrenin başında besmelenin yazılmaması ve okunmaması gerektiği hususunda fikir birliği içindedirler. Bunun herkesçe kabul edilen ortak sebebi Resûlullah’ın bu sûrenin başında besmeleyi yazdırmamış olmasıdır. Bu durum, Kur’an’ın hiçbir değişikliğe uğratılmaksızın, aynen Hz. Peygamber’den öğrenildiği biçimde sonraki nesillere aktarılması konusunda sahâbenin büyük bir titizlik gösterdiğini ve bu ulvî emanetin nesiller boyu özenle korunduğunu açıkça ortaya koyan kanıtlardan biri sayılmalıdır (Râzî, XV, 216; Mevdûdî, II, 179). Şu hususa da işaret edilmelidir ki, Tevbe sûresinde besmele çekilmemesi bu sûrenin başıyla ilgilidir. Şayet Kur’an okumaya bu sûrenin başından başlanacaksa sadece “eûzü” çekilir; daha sonraki bir âyetinden başlanacaksa eûzü ile birlikte besmele de okunur. Enfâl sûresinden Tevbe sûresine geçilirken ise eûzübesmele okumaksızın kıraate devam edilir.

TEFSİR:

Allah Resûlü (s.a.s.)’e aykırı davranmak ve onun karşısında yer almak büyük bir günah, böyle bir cürümde bulunduğuna sevinmek daha büyük bir günah, bunlar yetmiyormuş gibi sıcaklık bahanesiyle başkalarını da seferden vazgeçirmeye çalışmak ayrı bir günahtır. Böyle üst üste zifiri karanlıklar gibi günaha batmış olanlara düşen sevinmek değil; az gülüp çok ağlamaktır. Çünkü bu gidişin sonu, kesinlikle pişmanlık, azap ve hüsran olacaktır.

Müslümana yakışan da az gülmek çok ağlamaktır. Zira Allah Resûlü (s.a.s.)’in hüzünlü hali sevinç halinden daha çok olurdu. Kahkahayla asla gülmez, gerektiğinde sadece tebessüm ederdi. Ashâb-ı kirâm da gülerdi. Ancak çokça gülmek ve insanı menfi yönde etkileyecek şekilde sık sık gülme­ye devam etmek yasaklanmıştır. Hatta hadis-i şerifte “çokça gülmenin kalbi öldürdüğü” beyân edilmiştir. (Tirmizî, Zühd 2; İbn Mâce, Zühd 19)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) gülmek ve ağlamakla alakalı olarak şöyle buyurur: “Allah’a yemin ederim ki, eğer siz benim bildiklerimi bilsey­diniz şüphesiz az güler çok ağlardınız. Yollara dökülüp yüce Allah’a yüksek sesle feryad ile dua ederdiniz.” (Tirmizî, Zühd 9; İbn Mâce, Zühd 19) Bu hadisi rivayet eden Ebu Zer (r.a.): “Keşke koparılan bir ot olsaydım, diye temenni ederim” der. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 173)

Allah korkusundan, azabının dehşetinden ve çetin cezasından dolayı ağ­layabilmek güzel bir haslettir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ağ­layın, ağlayamayacak olsanız dahi ağlar gibi yapın.” (İbn Mâce, Zühd 19)

Mü’min, hiçbir zaman cehennem azabının şiddetini aklından çıkarmamalı, ondan Allah’a sığınmalıdır. Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.s.):

“- Sizin yaktığınız ateşin sıcaklığı, cehennem ateşinin sıcaklığının yetmişte biri kadardır” buyurunca ashâb-ı kirâm:

“- Ey Allah’ın Resûlü! Dünya ateşi bile insanı cezalandırmaya yeter” dediler. Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdu:

“- Cehennem ateşi dünya ateşinden altmış dokuz derece daha can yakıcı kılındı; onların her bir derecesi dünya ateşi kadar şiddetlidir” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Cennet 30)

Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.), cehenem azabının şiddetinden söz ettiği bir başka hadisinde de şöyle buyurur:

“Şüphesiz kıyâmet gününde cehennemliklerin azabı en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor konulup da bu sebeple beyni kaynayan kişidir.” (Buhârî, Rikâk 51; Müslim, İman 362-364)

Dünya zevklerini ebedî âhiret nimetlerine tercih edip Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelen münafıklara dünyada uygulnacak bazı cezaları bildirmek üzere şöyle buyruluyor:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...