Tevbe Sûresi 17. Ayet Tefsiri


17 / 129


Tevbe Sûresi Hakkında

Tevbe sûresi Medine’de hicretin 9. senesinde nâzil olmuştur. 129 âyettir. En son inen sûrelerden biridir. Mushaf tertîbine göre 9, nüzûl sırasına göre 113. sûredir. Meşhur isimleri “Tevbe” ve “Berâe”dir. “Tevbe”, tevbeyi konu alan 102-118. âyetlerinden alınmıştır. “Berâe” ise “beri olmak, ilişiği kesmek, ihtâr, ültimatom” mânalarına gelir. Sûrenin ilk kelimesinden alınmıştır. Sûre bunlar dışında çeşitli isimlerle de anılmaktadır:

 اَلْمُقَشْقِشَةُ (Mukaşkışe): Nifak alametlerinden uzaklaştıran,

 اَلْمُبَعْثِرَةُ (Müba‘sire): Münafıkların iç yüzlerini deşeleyip ortaya seren,

اَلْمُث۪يرَةُ (Müsîre): Gizlilikleri meydana çıkaran,

اَلْحَافِرَةُ (Hâfire): Münafıkların sırlarını eşeleyen,

اَلْمُخْزِيَةُ (Muhziye): Münafıkları rezil rüsvâ eden,

اَلْمُنَكِّلَةُ (Münekkile): Münafıkları cezalandıran.

Öyle ki, Huzeyfe (r.a.) bu sûre hakkında: “Sizler bu sûreye Tevbe sûresi adını veriyorsunuz. Allah’a yemin olsun ki bu sûre, hiç kimseyi dışarıda bırakmaksızın hepsini sarsmış ve sorgulamıştır” demiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XV, 172)

Tevbe Sûresi Konusu

Aslında sûrenin isimleri, onun hangi mevzulardan bahsettiğini de ifade etmektedir. Bu bakımdan sûrenin en önemli konuları, sûrenin nüzûl tarihi itibariyle müşriklerle ve Ehl-i kitapla münâsebetler ve bunlara tatbik edilecek hükümler; Bizans ordusuna karşı çıkılan Tebük seferi öncesinde, sefer sırasında ve sonrasında yaşanan dikkat çekici hâdiseler; bu süreçte müslümanların ve münafıkların halet-i rûhiyelerini ortaya koymaktır. Sûre ayrıca müşriklerden daha tehlikeli olan münafıklardan, onların İslâm birliğini parçalamak için yaptıkları Mescid-i Dırar’dan bahseder. Sûrenin sonunda ise müminlerin sahip olmaları gereken bazı vasıflar, cihada teşvik, peygamber göndermenin insanlık açısından ehemmiyeti gibi mevzulara temas edilir.

Tevbe sûresi, başında besmele yazılı olmayan tek sûredir. Bunun birinci sebebi, Allah Resûlü (s.a.s.)’in böyle yapmış olmasıdır. İkinci sebebi şudur: Besmele emândır. Bu sûre ise kılıçla ve ahdi bozanlara karşı bir ültimatomla başlamaktadır. Dolayısıyla iki zıt şeyin bir arada bulunması uygun görülmemiştir. Ayrıca müslümanların burada besmelenin yazılamayacağında ittifak etmeleri, sahâbe ve tabiin dönemlerinde herhangi bir ictihatla buraya besmele yazılmasına karar vermemeleri,  Kur’ân metninin Peygamberimiz’den itibaren en ufak bir değişikliğe mâruz kalmadığının açık delillerinden biridir.

Tevbe Sûresi Nuzül Sebebi

Mushaftaki sıralamada dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz on üçüncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Müfessirler arasındaki hâkim kanaate göre son iki âyeti Mekke’de inmiştir. 113. âyetinin de Mekke’de indiğine dair bir rivayet bulunmaktadır. Hicretin 9. yılında nâzil olmaya başlayan bu sûrenin Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu yönünde bir rivayet de vardır (Şevkânî, II, 378; Elmalılı, IV, 2441). İçeriği ve konusuna ilişkin tarihî bilgiler, sûrenin hemen tamamının Tebük Seferi’nden az bir zaman önce başlayıp sefer süresince ve seferden hemen sonraki günlerde, en büyük kısmıyla da Medine’den Tebük’e yapılan uzun yürüyüş sırasında vahyedildiğini göstermektedir (bk. Esed, I, 343). Aşağıda açıklanacağı üzere sûrenin baş kısmı Tebük Seferi’ni takiben yani kronolojik sıra itibariyle diğer kısımlarından sonra inmiştir. Hz. Peygamber Tebük Seferi’nden döndükten sonra Hz. Ebû Bekir’i hac emîri olarak görevlendirmişti. Ebû Bekir beraberindeki müslümanlarla hareket ettikten sonra bu sûrenin baş kısmı nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah sûredeki buyrukları hac esnasında insanlara tebliğ etmesi için Hz. Ali’ye görev verdi. Hz. Ali hac kafilesine yolda yetişti. Hz. Ebû Bekir ona âmir sıfatıyla mı yoksa memur sıfatıyla mı geldiğini sordu. O sadece sûreyi hac sırasında insanlara tebliğ etmekle memur olduğunu söyledi. Birlikte Mekke’ye gittiler. Hz. Ali kurban bayramının birinci günü Cemre-i Akabe yanında insanlara hitap etti, kendisinin Hz. Peygamber’in elçisi olduğunu bildirip sûreden otuz veya kırk (Mücâhid’den yapılan rivayete göre on üç) âyet okudu ve şu dört hususu özellikle tebliğ etmekle görevli olduğunu söyledi: Bu yıldan sonra Kâbe’ye müşrik yaklaşmayacak, kimse Kâbe’yi çıplak tavaf etmeyecek, mümin olmayan cennete giremeyecek, verilen söz mutlaka tutulacaktır (Zemahşerî, II, 138; Râzî, XV, 218).

Tevbe Sûresi Fazileti

Diğer sûrelerden farklı olarak bu sûrenin başında “besmele”nin olmaması şu iki sebeple açıklanmaktadır: a) Bu sûrenin, aralarındaki anlam ve içerik yakınlığı itibariyle Enfâl sûresinin devamı olma ihtimali. Hz. Peygamber’den bu sûrenin Enfâl veya başka bir sûrenin parçası olduğuna dair bir açıklama nakledilmiş olmadığı için bu ihtimal zayıf bulunmuştur. Bu görüş şu açıdan da eleştirilmiştir: Eğer sebep bu olsaydı sadece Enfâl sûresinden bu sûreye geçerken besmele okunmaması gerekirdi, oysa bu sûreye başlarken de besmele okunmaz (Elmalılı, IV, 2442-2443). b) Sûrenin müşriklere ağır bir ihtarla ve –âyetin tefsiri sırasında açıklanacak sebeplere binaen– onlarla yapılmış antlaşmanın bozulup savaş ilân edilmesi tâlimatıyla başlaması. Bu izaha göre, besmele güven ve rahmetin ifadesi olduğundan iki zıt ifadenin birlikte okunması uygun görülmemiştir. Başka bazı sûrelerin de savaş buyruğu içerdiği (Derveze, XII, 66) veya “yazıklar olsun” gibi ifadelerle başladığı (Âlûsî, X, 61) gerekçesiyle bu izah eleştirilmişse de, başka bir sûrenin başında böyle şiddetli bir uyarı ve ahdi bozma ifadesi yer almamaktadır. Bu konudaki izah farklılıkları bir yana, İslâm âlimleri bu sûrenin başında besmelenin yazılmaması ve okunmaması gerektiği hususunda fikir birliği içindedirler. Bunun herkesçe kabul edilen ortak sebebi Resûlullah’ın bu sûrenin başında besmeleyi yazdırmamış olmasıdır. Bu durum, Kur’an’ın hiçbir değişikliğe uğratılmaksızın, aynen Hz. Peygamber’den öğrenildiği biçimde sonraki nesillere aktarılması konusunda sahâbenin büyük bir titizlik gösterdiğini ve bu ulvî emanetin nesiller boyu özenle korunduğunu açıkça ortaya koyan kanıtlardan biri sayılmalıdır (Râzî, XV, 216; Mevdûdî, II, 179). Şu hususa da işaret edilmelidir ki, Tevbe sûresinde besmele çekilmemesi bu sûrenin başıyla ilgilidir. Şayet Kur’an okumaya bu sûrenin başından başlanacaksa sadece “eûzü” çekilir; daha sonraki bir âyetinden başlanacaksa eûzü ile birlikte besmele de okunur. Enfâl sûresinden Tevbe sûresine geçilirken ise eûzübesmele okumaksızın kıraate devam edilir.

مَا كَانَ لِلْمُشْرِك۪ينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللّٰهِ شَاهِد۪ينَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۚ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ ﴿١٧﴾
Karşılaştır 17: O müşrikler, küfür içinde bulunduklarına söz ve eylemleriyle bizzat kendileri şâhit olup dururken, Allah’ın mescitlerini îmâr etmeleri tasavvur olunamaz. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar cehennem ateşinin içinde ebedî kalacaklardır.

TEFSİR:

 “Allah’ın mescitlerini imar” maddî ve manevî olmak üzere iki yönlüdür:

Maddî imar; mescitlerin fizikî olarak binâlarını inşa etmek, sonra da onların bakım, onarım ve temizliğini sağlamaktır. Harap olup kullanılmayacak hale gelmelerini engelleyecek tüm faaliyetleri devam ettirmektir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kim Allah için bir mescit binâ ederse, Allah da onun için cennette bir köşk binâ eder.” (Buhârî, Salât 65; Müslim, Mesâcid 24)

Resûlullah (s.a.s.) büyük bir tevâzû ile Allah için yapılabilecek her işe koşmuştur. Bir devlet başkanı olduğu hâlde Mescid-i Nebevî’nin inşâsında ashâbıyla birlikte kerpiç taşımıştır. O bir taraftan kerpiçleri taşırken, bir yandan da:

هذَا الْحِمَالُ لاَ حِمَالَ خَيْبَرْ هـذَا أَبَـرُّ رَبـَّنَا وَأَطْهَرْ

“Bu yük Hayber yükü değildir. Ey Rabbimiz! Bu, senin katında daha kalıcı, daha iyi ve daha temiz bir iştir.” buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 45)

Bir diğer rivayete göre mescidin inşâsı esnâsında, toprak taşıyan bir adam, Âlemlerin Efendisi’ne rastlayınca O’na:

“−Ey Allah’ın Rasûlü! Müsaade buyurun, kerpicinizi ben taşıyayım!” dedi. Efendimiz ise cevâben:

“−Sen git, başka bir tane al! Zira sen Allah’a benden daha çok muhtaç değilsin!” buyurdu. (Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, Beyrut 1997, I, 333)

Mescid-i Nebevî yapılırken, herkes kerpiçleri birer birer taşıyor, Ammar b. Yâsir (r.a.) ise, biri kendisi, diğeri de Peygamber Efendimiz için olmak üzere ikişer ikişer taşıyordu. Allah Resûlü (s.a.s.) onu gördü, tozlarını silkeledi ve:

“−Ey Ammar! Sen kerpiçleri niçin arkadaşların gibi birer birer taşımıyorsun?” diye sordu. O da:

“−Allah’tan, bunun ecrini bekliyorum!” dedi. Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz (a.s.) onun sırtını sıvazladı ve:

“−Ey Sümeyye’nin oğlu! Diğer insanlar için bir ecir var, senin için ise iki ecir var!” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 91; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 256)

Manevî imar ise onların içinde Allah rızâsı için ibâdet edilmesi; namaz kılmak, zikretmek, Kur’an okumak, ilim öğrenmek gibi hayırlı ve faziletli amellerin yapılması; orada bu hizmetleri yürütecek liyakatli hocaların yetiştirilmesi ve mescitlerin, yapılış gayelerine uygun olmayan her türlü faaliyetten uzak tutulmasıdır. Nitekim Beytullâh’ı ziyaret etmeye “imâr”la aynı kökten gelen “umre” adı verilir. Gönlü mescitlere bağlı olan, oraya çokça gidip gelenlere de عُمَّارُ الْمَسَاجِدِ (ummâru’l-mesâcid) denilir.

Allah Resûlü (s.a.s.), mescitleri manen imâra teşvik eden hadis-i şeriflerinden birinde şöyle buyurur:

“Bir adamı mescitlere devam ediyor gördünüz mü onun mü’min olduğuna şâhitlik edin.” (Tirmizî, Tefsir 9/8; İbn Mâce, Mesâcid 19)

Bir kudsî hadiste de Rabbimiz şöyle buyurur:

“Yeryüzünde benim evlerim mescitlerdir ve oralardaki benim ziyaretçilerim de onları mamur edenlerdir. Ne mutlu o kula ki, evinde temizlenir ve iyice temizlendikten sonra gelir beni evimde ziyaret eder. Ziyaretçisine ikramda bulunmak ise ziyaret edilen üzerine bir vazîfedir.” (Ali el-Mütteki, Kenzü’l-Ummâl, VII, 20740)

Buna göre Allah’ın birliğine inanmayan, âhiretin varlığını kabul etmeyen, bütün hal ve hareketleri kâfir olduklarını açıkça gösteren müşriklerin, sadece Allah’a kulluk için yapılması gereken mescitleri imar etmeleri, akıl ve mantık itibariyle de olacak şey değildir. O mübârek mekanları boş lakırdılardan bile korumak gerekirken, bir mescide herhangi bir küfür ve şirk şöyle dursun, en küçük bir günahın yaklaştırılması bile o mescidin manevî imarına indirilen bir darbe sayılırken, müşriklerin imar adına yaptıkları şeylerin imar olarak vasıflandırılması mümkün değildir. Küfür ve şirkten tevbe etmedikleri müddetçe bu yaptıklarından hiçbir fayda göremeyecek ve ebedî kalmak üzere cehenneme gireceklerdir.

O halde Allah’ın mescitlerini hangi vasıftaki insanlar imar edeceklerdir? Bu süâlin cevâbı bir sonraki âyette verilmektedir: 

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-38-ayeti-ne-anlatiyor-194975.jpg
Enam Suresinin 38. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَط۪يرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْۜ مَا فَرَّطْنَا فِي ا ...