Tebbet sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 5 âyettir. İsmini, birinci âyetteki “kurudu/kurusun” mânasındaki تَبَّتْ (tebbet) kelimesinden alır. Ayrıca اَلْمَسَدُ (Mesed), لَهَبٌ (Leheb), اَبُو لَهَبٍ (Ebû Leheb) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 111, iniş sırasına göre ise 6. sûredir.
Sûre, öncelikle Resûlullah (s.a.s.)’e karşı amansız bir düşmanlık sergileyen amcası Ebû Leheb ve karısının, bunların şahsında da tüm din düşmanlarının fecî âkıbetini gözler önüne serer.
İniş Sebebi
Peygamberimiz (s.a.s.), “Sen, önce yakın akrabanı uyar!” (Şuarâ 26/214) emri gelince, bütün Kureyşi Safâ tepesine çağırdı. Yüksek bir kayanın üzerinden onlara şöyle hitâb etti:
“–Ey Kureyş cemaati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasbedecek desem, bana inanır mısınız?”
Kureyşliler hiç düşünmeden:
“–Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar seni hep doğru söylediğini gördük. Senin yalan söylediğini hiç duymadık!” dediler.
Karşısındaki insanlardan bu tasdîki alan Resûlullah (s.a.s.), onlara şu ilâhî hakîkati bildirdi:
“–O hâlde ben şimdi size, önünüzde şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allah’a inanmayanların, o çetin azâba uğrayacaklarını haber veriyorum. Ben sizi o çetin azaptan sakındırmak için gönderildim.
Ey Kureyşliler! Size karşı benim hâlim, düşmanı gören ve âilesine zarar vereceğinden korkarak hemen haber vermeye koşan bir adamın hâli gibidir.
Ey Kureyş cemaati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Allah’ın huzûruna varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesâbını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayır ve ibâdetlerinizin mükâfâtını, kötü işlerinizin de ceza ve şiddetli azâbını göreceksiniz! Mükâfat ebedî bir cennet; ceza da ebedî bir cehennemdir.” (Bk. Buhârî, Tefsir 26; Müslim, Îman 348-355; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 281-307; İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 74, 200)
Allah Resûlü (s.a.s.)’in bu hitâbesine, orada bulunanlardan umûmî bir îtiraz gelmedi. Yalnız amcası Ebû Leheb:
“–Hay eli kuruyası! Bizi buraya bunun için mi çağırdın?” diyerek münâsebetsiz ve yakışıksız sözler sarf etti. Hakâretleriyle Peygamber Efendimiz’in aziz kalbini incitti. Ebû Leheb’in bu tavrı üzerine, onu ve karısını kötüleyen ve cehennemlik olduklarını îlân eden “Tebbet Sûresi” nâzil oldu. (Buhârî, Tefsir 26/2, 34/2, 111/1-2; Müslim, Îman 355)
Mushaftaki sıralamada yüz on birinci, iniş sırasına göre altıncı sûredir. Mekke döneminde Fâtiha sûresinden sonra, Tekvîr sûresinden önce inmiştir. Rivayete göre Allah Teâlâ kendisine yakınlarını uyarıp İslâm’a çağırmasını emredince (bk. Şuarâ 26/214) Hz. Peygamber Safâ tepesine çıkmış, orada bulunan Kureyş kabilesi mensuplarını yanına çağırarak onlara İslâm’ı tebliğ etmiş; ancak Resûlullah’ın amcası Ebû Leheb bu olaya kızarak, “Kuruyup yok olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” demesi üzerine bu sûre inmiştir (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 111; Taberî, XXX, 217-218).
1. Ebû Leheb’in iki eli kurusun! Zâten kurudu ve kendisi helâk olup gitti.
2. Ne malı bir fayda verdi ona, ne de kazandıkları.
3. Yakında o, yanıp kavrulmak üzere alevli bir ateşe girecek.
Ebu
Leheb, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in amcasıdır. Buna rağmen Efendimiz’e
inanmadığı gibi, karısıyla birlikte ona çok büyük düşmanlıklar yapmıştır. Şu rivayetler,
bu düşmanlığın şiddetini ve ulaştığı korkunç seviyeyi göstermeye yeter.
Târık
b. Abdullâh el-Muhâribî, bir müşâhedesini şöyle anlatır:
Resûlullah
(s.a.s.)’i Zülmecaz Panayırı’nda görmüştüm:
“–Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah
deyin de kurtulun!” diye yüksek sesle hitâb ediyordu. Bir adam da elindeki taşla O’nu
tâkip ediyor ve:
“–Ey
insanlar! Sakın ona inanmayın, itaat etmeyin. Çünkü o yalancıdır!” diyerek
bağırıyordu. Attığı taşlarla Efendimiz’in ayak bileklerini kanatmıştı.
Oradakilere:
“–Kimdir
bu zât?” diye sordum.
“–Bu,
Abdülmuttaliboğulları’ndan bir gençtir” dediler.
“–Ya
onun ardına düşüp taş atan kimdir?” diye sordum.
“–O
da amcası Ebû Leheb’dir” dediler. (Darekutnî, Sünen, III, 44-45)
Mekke’de
Resûlullah (s.a.s.)’in evi, iki ebediyet fukarâsı Ebû Leheb ile Ukbe b. Ebî
Muayt’ın evleri arasında idi. Bunlar, her türlü pisliği getirip Efendimiz (s.a.s.)’in
kapısının önüne atarlardı. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in rakîk ve temiz gönlü,
komşularının bu çirkin muamelesinden incinir:
“−Ey Abdi Menaf oğulları! Bu nasıl komşuluk?!” diye sitem
eder, pislikleri kapısının önünden yayı ile uzaklaştırırdı. (İbn Sa‘d, et-Tabakât,
I, 201)
Ebû
Leheb, birgün yine aynı menfur hareketini yapmak üzereyken Hz. Hamza onu gördü.
Pisliği elinden alıp başının üzerine döktü. Ebû Leheb, bir taraftan pislikleri
temizlerken, diğer taraftan da Hz. Hamza’ya hakâret ediyordu. (bk. İbn Esîr, el-Kâmil,
II, 70)
Ebû
Leheb’in karısı Ümmü Cemîl de Allah Resûlü’ne ezâ ve cefâ etmekte kocasından
geri kalmaz, her gece dikenli ağaç dallarını büyük bir demet yapar, boynuna
bağlar, geceleyin ayağına batması için Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in geçeceği
yollara atardı. Resûlullah (s.a.s.) ise, ipek üzerine basar gibi onların
üzerine basar geçerdi. (bk. İbn Hişâm, es-Sîre, I, 376;
Kurtubî, el-Câmi‘, XX, 240)
İşte
onların bu ve benzeri zulümleri sebebiyle haklarında Tebbet sûresi nâzil
olmuştu. Ümmü Cemîl bunu duyunca, eline büyükçe bir taş alarak Peygamber
Efendimiz’i aramaya çıktı. Allah Resûlü, o esnâda Hz. Ebubekir ile birlikte
Kâbe’de bulunuyordu. Ebubekir (r.a.) onun geldiğini görünce Varlık Nûru’na:
“−Yâ
Rasûlallah! Bu Ümmü Cemîl’dir. Çirkef bir kadındır. Sizi görüp eziyet
etmesinden korkuyorum. Keşke bu kadın sana bir zarar vermeden kalkıp gitmiş
olsaydın!” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz:
“−O beni göremez!” buyurdu.
Hakîkaten
de Ümmü Cemîl yanlarına geldiği hâlde Allah Resûlü’nü göremedi. Ebûbekir (r.a.)’ın
yanında bâzı hezeyanlar savurduktan sonra çekip gitti. (Bk. İbn Hişâm, es-Sîre, I, 378-379; Kurtubî, el-Câmi‘, XX, 234)
Ebû
Leheb çok kötü bir şekilde ölmüş, malı, kazandıkları ve bunlara dâhil olan
çocukları ona hiçbir fayda sağlayamamıştır. Şöyle ki:
Ebu
Leheb Resûlullah (s.a.s.)’i yenebilmek için varını yoğunu ortaya dökmüştü. Bu
sûrenin nüzûlünden sonra 7-8 sene geçmeden Bedir savaşı vuku bulmuştu. Çiçek
hastalığına tutulduğu için o azılı kâfir savaşa katılamamıştı. Savaş olup
Kureyşin pek çok ileri gelen reisinin öldürüldüğü haberi Mekke’ye ulaştığında
Ebu Leheb o kadar üzüldü ki ancak 7 gün yaşayabildi. Ölümü de çok ibret
vericidir. Ebu Leheb, çiçek hastalığına benzer bir hastalığa yakalandı. Evdeki
yakınları bile, bulaşmasından korkarak ona dokunmuyorlardı. Ölümünden sonra üç
gün boyunca kimse ona yanaşmadı. Cesedi çürüyerek kokmaya yüz tuttu. Bunun
üzerine herkes oğullarını kınamaya başladı. Bir rivayete göre oğulları bazı
zencilere ücret vererek cesedini kaldırtmış ve yine ücretle defnettirmişlerdi.
Diğer bir rivayete göre, bir hendek kazdırtmışlar ve babalarının cesedini içine
sopayla iterek toprakla kapatmışlardı. Böylece ne malından ne de evlatlarından
bir fayda görmüştü. Oğulları, cenazesini bile şerefle defnetmeye fırsat
bulamamışlardır. Böylece Kur’ân-ı Kerîm’in Ebu Leheb’le ilgili olarak verdiği mûcizevî
haberin birkaç sene içinde nasıl gerçekleştiğini herkes görmüştür.
Ebu
Leheb’in hanımı Ümmü Cemîl de düşmanlıkta kocasından geri kalmadığı için o da
aynı fecî akıbete uğramıştır:
4. Karısı da beraber girecek. Hem de o ateşe odun taşıyıcı olarak.
5. Boynunda sağlam bükülmüş bir ip olduğu halde.
Burada
Ümmü Cemil için حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (hammâlete’l-hatab) yani “odun taşıyıcısı” tavsifi yapılır.
Bununla alakalı şu izahlar yapılabilir:
›
Bu kadın, oduncular gibi liften yapılmış urganı boynuna bağlayıp
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in yoluna atmak üzere diken taşıdığı için
“gerdanında bükülmüş ip bulunan odun hamalı” diye nitelendirilmiştir.
›
Yahut cehennemde böyle bir duruma gireceğini anlatmak için ona bu
vasıf verilmiştir.
›
Yahut insanlar arasında koğuculuk yapıp arayı kattığı, insanları
birbirine düşürüp kızıştırdığı için ona “odun hamalı” denmiştir. Çünkü
koğuculuk yapana da: “İnsanlar arasında odun taşıyıp ateş yakıyor, onları
birbirine katıp düşmanlık, kızgınlık, kavga çıkarıyor” denilir. Ateş nasıl
odunla yanarsa, insanların birbirine kızması da koğucunun hareketleriyle olur.
Âdeta koğucunun davranışı, kavga ateşinin yakıtı olmaktadır. O dünyada fitne
ateşini tutuşturduğu gibi, cehennem ateşi de onun için tutuşacaktır.
›
Rivayete göre o kadının mücevherden yapılmış kıymetli bir
gerdanlığı vardı. “Lât ve Uzzâ’ya yemin olsun ki, bunları Muhammed’e düşmanlık
yolunda harcayacağım” derdi. Bu sebeple Yüce Allah da, o gerdanlık yerine,
boynuna ateşten bir ip takmıştır. (bk. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, IV,
564)
İşte
bu sebeplerle Cenâb-ı Hak, onlar hakkında müstakil bir sûre indirmiş, Habîbi’ne
olan düşmanlıkları yüzünden ebediyen lanetlenmek üzere onları Kelâm-ı Kadîmi’ne
pek fenâ bir şekilde kaydetmiştir. Hazin ve perişan âkıbetlerini bütün dünyaya
bir ibret vesikası olarak sunmuştur. İslâm’da esas olanın kan akrabalığı değil,
iman kardeşliği olduğunu açık bir misalle beyân etmiştir. Eğer bir kişinin
imanı yoksa, Resûlullah (s.a.s.)’e akraba olması, hatta onun amcası olmasının
bile hiçbir fayda vermeyeceğini bildirmiştir. Böylece kimsenin babasının,
dedesinin veya herhangi bir akrabasının faziletine güvenerek aldanmamasını;
sahih bir iman ve sâlih amellere yönelerek, ihsan seviyesinde bir kullukla
kendini kurtarmaya çalışmasını telkin etmektedir.
Tebbet
sûresinde bahsedilen ebedî zarar ve hüsrandan kurtulmak için yegâne çarenin
Allah’ın dînine sarılmak ve bunun için de önce tevhid ve ihlas ile Allah’ı
tanımak olduğunu beyân için şimdi İhlâs sûresi gelecektir:
Taha suresinin 25-28. ayetlerinde şöyle buyrulur: Taha Suresi 25-28. Ayetleri Arapça: قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ وَاح ...
Önceleri, mürekkeple yazılan yazılar silinmek istendiğinde, su ile yıkanırdı. KUR’AN AYETLERİNİN YIKANDIĞI SULAR Enes -radıyallâhu anh-, Hulefâ-i Râ ...
Taha Suresinin 7. ayetinde şöyle buyrulur: Taha Suresi 7. Ayet Arapça: وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى Taha Sur ...
Sahabe, Kur’ân’a her zaman hürmet gösterir, ona olan saygılarını değişik şekillerde gösterirlerdi. SAHABENİN KUR’AN’A OLAN SAYGISI Hazret-i Ömer ve ...
Kul hakları içinde en mühim olanı ana-baba hakkıdır. Allah ve Resûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebi ...
Kadir gecesinin faziletinden bahseden, Kadir sûresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: BİN AYDAN HAYIRLI GECE! Kadir Suresi 3. Ayet Arapça: “لَيْلَةُ ا ...