Tārık sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 17 âyettir. İsmini birinci âyette geçen ve “yıldız” mânasına gelen اَلطَّارِقُ (tārık) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 86, iniş sırasına göre 36. sûredir.
Sûrede temel inanç esasları ve Allah’ın büyüklüğünü gösteren deliller ele alınır. İnsanın değersiz atılgan bir sudan yaratıldığına dikkat çekilerek, Cenâb-ı Hakk’ın onu, bütün sırların ortaya döküleceği günde yeniden diriltip huzuruna çıkaracağı vurgulanır. Bu gerçekleri haber veren Kur’ân-ı Kerîm’in doğru bir söz olduğu ve asla şaka olmadığı dolayısıyla kâfirlerin Kur’an aleyhinde planladıkları entrikaların ilâhî plan karşısında söneceği ifade edilir.
Mushaftaki sıralamada seksen altıncı, iniş sırasına göre otuz altıncı sûredir. Beled sûresinden sonra, Kamer sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırdeden ilâhî bir söz olduğu bildirilmek üzere önce önemli birer vasıfları ile göğe ve yere yemin edilir. İlk olarak içindeki cisimlerle beraber dönen ve aşağıdan yükselen suyu yağmur olarak geri döndüren göğe yemin edilir. Ayette geçen اَلرَّجْعُ (rec‘) kelimesinin hem “dönümlü” hem de “döndürümlü” anlamına gelmesi mümkün olduğundan ayet “dönümlü ve döndürümlü göğe yemin olsun” mânasını taşır. Nitekim gökyüzü, içinde bulunan kocaman cisimlerle birlikte hareket halinde olup dönmektedir. Aralarındaki mesafeler ancak ışık yılıyla ölçülebilecek kadar büyük olan gökteki sayısız yıldızlar, yıldız kümeleri, galaksiler sürekli hareket halindedir. Bu gün bilimsel araştırmalar, içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin saniyede 320 km hızla kendi etrafında döndüğünü ve büyüklüğü sebebiyle bu dönüşünün ancak 200 milyon yılda tamamlanabileceğini söylemektedir. Rec’ kelimesinde “yağmur” mânası da vardır. Buna göre ayet, yağmurun tekrar tekrar yağmasına veya suyun denizlerden buhar halinde yükselerek tekrar yağmur halinde geri dönmesine işaret eder.
İkinci olarak dünyayı yemyeşil zümrüt gibi bir cennet halinde süslemek ve üzerinde yaşayan canlıları besleyip büyütmek için her türlü bitkiyi çıkarmak üzere çatlayıp patlayan, şerha şerha yarılan yere yemin edilir. Ayette zikredilen اَلصَّدْعُ (sad‘) kelimesinde yarılmak, çatlamak ve çatlak mânaları bulunur ki bu, ilk olarak yeryüzünün bitkileri bitirmek için çatlayıp yarılışını anlatır. Bununla birlikte yeryüzünde değişik sebeplerle meydana gelen çatlaklar, yarıklar, hendekler, vadiler ve yolları; yarılıp insanların defnedildiği ve yine yarılıp insanların mahşere çıkacağı kabirleri de ifade eder.
Sûrenin akışı üstten ve alttan gelen şeylerin birleşip kaynaşarak yeni oluşumlar meydana gelmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla göğün dönüşlü olması yukarıdan gelen fiil ve etkiyi, yerin yarılışlı olması da aşağıda bulunan alıcı kabiliyet ve istidadı ifade ederek gök ve yer biri diğerini sararak aşılayan karı ve koca konumunda olmaktadır. İkisinin izdivacından en faziletli ve en mükerrem varlık olarak doğan insan yine bunlar arasından, sulb ve terâib arasından çıkar gibi çıkarak Allah’a dönmek üzere âhiret âlemine gidecektir. Bütün bunlar da, Allah Teâlâ’nın kudreti altında yine O’nun yaratması ve korumasıyla cereyan etmektedir.
Rec’ yağmur, sad’ bitki diye mülahaza edildiğinde, fışkırarak çıkan erkeğin menisinin kadının yumurtacığını aşılaması gibi, yağmur da uzay boşluğunda bir yumurtayı andıran yeryüzünü, bitkileri bitirmek üzere aşılamakta böylece ilâhî bir fiil olarak canlılar yoktan var edilmektedirler.
Göklerdeki düzenli hareket ve yerdeki faydalı yarılma, sürülme ve açılma Allah’ın yüce kudretini yansıttığı; her olay ve harekette O’nun düzenlemesiyle ilgili bir proğramın bulunduğunu ortaya koyduğu gibi Kur’an da her ayet ve kelimesiyle ilâhî kudretten süzülüp gelen ve beşer idrakine seslenip onun aklını ve düşüncesini harekete geçiren, sonra da ona en doğru yolu ve en iyi hayat düzenini öğreten son ilâhî kitaptır. O kitap muhaliflerini, içinde taşıdığı binlerce hakikat belgeleriyle susturmaktadır. O, şüphesiz ki hak ile bâtılı ayıran kesin bir hükümdür. O asla şaka değildir. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm ve ayetlerini alaya almak, mizah ve şaka konusu yapmak büyük günahtır, hatta kişinin küfrüne bile sebep olabilir.
Bütün bunlara rağmen:
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...