İnşirâh sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 8 âyettir. Birinci âyetinde Resûlullah (s.a.s.)’in sadrının açılıp genişletilmesinden bahsedilmesi sebebiyle اَلإنْشِرَاحُ (İnşirâh) olarak isimlendirilmiştir. اَلشَّرْحُ (Şerh) ve اَلَمْ نَشْرَحْ (Elem neşrah) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 94, iniş sırasına göre 12. sûredir.
Konu itibariyle bu sûrenin Duhâ sûresiyle çok benzerliği ve yakın bir alakası vardır. Bu sûrede de yine Efendimiz (s.a.s.)’e ihsan edilen hususi nimetler sayılır. Her zorlukla beraber elbette bir kolaylık olduğu hatırlatılarak, müşriklerin baskısı altında zor günler yaşayan müslümanlar teselli edilir. Buna mukâbil şükür, gayret ve zikrin artırılması talep edilir.
Mushaftaki sıralamada doksan dördüncü, iniş sırasına göre on ikinci sûredir. Duhâ sûresinden sonra, Asr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
İnsan ömrü o kadar kısa ve âhiret hayatı için o kadar mühimdir ki, onun bir saniyesini bile boşa geçirmek akıl kârı değildir. Zira bir insanın hiçbir şey yapmadan boşu boşuna oturması yahut gerek dünyevî olsun gerek uhrevî olsun hayrına olmayan lüzumsuz bir işle meşgul olması, onun düşüncesinin bozukluğuna, aklının kıtlığına ve derin bir gaflet içinde bulunduğuna işarettir. Nitekim âyet-i kerîmede, “Kurtuluşa erecek o mü’minler, her türlü boş söz ve faydasız işlerden yüz çevirirler” (Mü’minûn 23/3) buyrulur. Bu sebeple hayatın her ânını, her dakika ve saatini Allah Teâlâ’nın râzı olacağı ibâdet, taat, hizmet, cihad ve tebliğle doldurmak gerekir. Mesela farz bittiyse nâfileye, namaz bittiyse duaya, dua bittiyse Kur’an kıraatine, o bittiyse zikre ve tefekküre geçmek; o bittiyse fayda verecek bir başka mühim işe, o bitince de bir başka mühim işe sarılmak lazımdır. Böylece ibâdetin ve hayırlı işlerin zorluklarına katlanınca, bunlara müjdelenen kolaylık da artarak devam edecektir. Ancak gelen kolaylık tembelliğe sebep olmamalı, daha çok çalışmaya teşvik etmelidir. Nitekim bir şâirimiz de başarıya erişmek için usulüne uygun tarzda devamlı ve ciddi çalışmanın gereğini ifade sadedinde şöyle der:
“Şem’-i ikbâlini târ eylemesün derse felek
Kişi yaktığı çerâğ üstüne pervâne gerek.” (Veysî)
“Bir insan, saadet ve ikbâlini muhafaza etmek istiyorsa, dâimâ işinin, eserinin başında bizzat bulunmalı, bir pervâne gibi onun etrafından ayrılmamalıdır.”
Dolayısıyla bu âyetlerle her anı, ebedi hayatta pişmanlık sebebi olmayacak, bilakis rızâ ve hoşnutluk vesilesi olacak hayırlı niyet, söz, fiil ve amellerle değerlendirmek öğütlenir. Bu işleri yaparken de kulun Allah’tan gâfil olmaması, gönlünü hep O’na yöneltmesi, O’nun rızâsını ve muhabbetini araması ve ne istiyorsa O’ndan istemesi talep edilir. Çünkü kula yardım edecek olan, başkası değil, sadece Allah’tır.
Duhâ ve İnşirâh sûreleri, özellikle Resûlullah (s.a.s.)’in Hak katındaki şerefini bildirip tebliğ ettiği İslâm’ın tüm dünyaya yayılacağını, dolayısıyla nimetten o nimeti bahşedene geçerek yalnız Allah’a yönelmek gerektiğini hatırlattı. Şimdi ise Resûlullah’ın halinden diğer bütün insanların durumuna ve mü’minleri bekleyen akıbetin de güzelliğine geçilerek bu iki sûrenin âdetâ bir bağlanışı olmak ve Allah’ın mutlak hâkimiyetini tekitle O’nun hesap ve cezasının kesinlikle gerçekleşeceği haber vermek üzere Tîn sûresi gelecektir:
Nûr sûresinin 64. âyetinde Allah Teâla şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 64. Ayet Arapça: اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَع ...
Nûr sûresinin 61. âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 61. Ayet Arapça: فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيّ ...
Nûr sûresinin 56. âyetinde Allah Teâla şöyle buyurmaktadır: Nûr Suresi 56. Ayet Arapça: وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرّ ...
Nûr sûresinin 51. âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 51. Ayet Arapça: اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ و ...
Nûr sûresinin 41. âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: Nûr Suresi 41. Ayet Arapça: اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَا ...
Nûr sûresinin 33. âyetinde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: Nûr Suresi 33. Ayet Arapça: وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُ ...