Hac Sûresi 37. Ayet Tefsiri


37 / 78


Hac Sûresi Hakkında

Hac sûresinin büyük bir bölümü Mekke’de, 19-24. âyetleri ise Medine’de nâzil olmuştur. Dolayısıyla onda hem Mekkî hem de Medenî sûrelerin özellikleri vardır. 78 ayettir. Bu sûrede hac ibâdetinin İbrâhim (a.s.) tarafından başlatılıp Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından devam ettirildiği anlatılır. Ayrıca 27. âyette “hac”dan açık olarak bahsedilir. Bu sebeple ona “Hac” ismi verildiği anlaşılmaktadır. 18. âyeti secde âyetidir. Fakihlerin ittifakıyla bu âyet okunduğu ve işitildiği zaman tilâvet secdesi yapılmalıdır. Mushaf tertibine göre 22, nüzûl sırasına göre 88. sûredir.

Hac Sûresi Konusu

Sûre kıyâmetin ödleri patlatan, yürekleri boğaza getiren ve insanların akıllarını başlarından alan dehşetli sarsıntısıyla başlar. Bunun mutlaka vuku bulacağı ise insanın topraktan başlayıp ana rahmindeki safhalardan geçerek doğup büyüyüp kemâle ermesi ve yaşlanıp ömrün en rezil devresine dönerek âhiret yolcusu olması, mü’min-münkir hiç kimsenin bu mecburi istikâmetten ayrılamaması; buna ilâveten ölü haldeki yeryüzünün her bahar yeniden hayat bularak her renkten, her koku ve tattan binlerce bitki bitirmesi delilleriyle te’yîd edilir. Sonra eserden müessire geçilerek Allah’ın birliği, sonsuz kudreti, bu vesileyle kabirlerdeki ölüleri diriltip hesaba çekeceği hatırlatılır. Fakat bu açık hakikat karşısında insanların aldığı pozisyonlar farklıdır. Kimi elinde hiçbir haklı delil olmaksızın Allah ile mücâdeleye kalkışır, kimi münafık tabiatıyla menfaati icabı kulluk gösterisinde bulunur, kimi de Allah’ın istediği bir kulluk yaparak rahmet-i Rahmân’a erer. Bu vesileyle mü’min, yahudi, hıristiyan, mecûsi ve müşrik inanç gruplarına temas edilip, bunların âhiretteki durumlarıyla alakalı olarak cehennemden son derece korkutucu, cennetten ise cezbedici birer manzara sunulur. Hac ibâdetinin Hz. İbrâhim ile başlayan ve kıyamete kadar imkânı yerinde bütün müslümanlara farz bir ibâdet olduğundan ve menâsikinden söz edilir. On beş yıla yakın bir süredir müşriklerin baskıları karşısında iyice daralan mü’minlere artık şavaşmaları için izin verilir. Önceki peygamberlerin ve kavimlerinin durumuna kısaca değinilerek Efendimiz ve mü’minler teselli edilir. Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’tan gelen hak kelam olduğu, gerçek ilim sahiplerinin bu konuda hiçbir tereddütlerinin olmadığı belirtilir. Hepsi de insanın yerini yurdunu terk ederek uzaklara gitmesini, çeşitli zahmetlere katlanmasını ve aynı inancı taşıyanlarla kader birliği yapmasını gerektiren hac ve cihattan sonra, aynı doğrultuda Allah yolunda hicret teşvik edilir. Allah Teâlâ’nın kâinatta tecelli eden varlık delilleri ve kudret akışlarına temas edilerek, insanlar gerçek bir tevhid inancıyla O’na kulluğa çağrılır. Hiçbir işe yaramaz bâtıl inanç ve hiçbir şeye hatta en küçük bir sivrisineği bile yaratmaya güç yetiremeyen sahte ilâhlardan uzaklaşmaları tavsiye edilir. Son olarak mü’minlere hitap edilerek namaz, zekât ve her türlü hayırlı amellerle Allah’a kul olmaları, Allah’ın kendilerine olan hususi ikramlarına karşılık O’nun yolunda hakkıyla cihad etmeleri, örnek yaşayışlarıyla İslâm’ı temsil ederek tebliğ etmeleri ve bu hususta en güzel yardımcı olan Allah’a güvenmeleri telkin edilir.

Hac Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada yirmi ikinci, iniş sırasına göre yüz üçüncü sûredir. Nûr sûresinden sonra, Münâfikn sûresinden önce inmiştir. Sûrenin üslûbu ve içeriği, bir kısmının Mekke, bir kısmının da Medine döneminde indiğini düşündürmektedir. Özellikle baş taraftaki âyetlerin Mekke döneminde inmiş olması ihtimali güçlü olduğundan, genellikle Mekkî olarak nitelenir ve bütününün iniş sırası itibariyle 103. sûre olduğu kabul edilir (bu konudaki rivayet ve görüşlerin değerlendirilmesi için bk. İbn Âşûr, XVII, 180-183; Derveze, VII, 73-74; Esed, II, 666; Emin Işık, “Hac Sûresi”, DİA, XIV, 420; Ateş, nüzûl sırası bakımından seksen sekizinci sûre olduğu kanaatindedir, bk. VI, 5).

TEFSİR:

36. âyette yer alan الْبُدْنُ (büdün), “bedene” kelimesinin çoğuludur. “Bedene”, kurbanlık deve demektir. Bedenlerinin büyük olması sebebiyle onlara bu isim verilmiştir. “Nihâyet yan üstü yere yıkılıp canları çıkınca” (Hac 22/36) ifadesi bundan maksadın develer olduğuna işaret eder. Ancak, Allah Resûlü (s.a.s.)’in: “Deve de yedi kişi için kurban kesilebilir, sığır da yedi kişi için kurban kesilebilir” (Müslim, Hac 138) buyruğuna göre, şer’an sığırlar da bedene türünden sayılır. Kurbanlık olarak belirlenen bu büyükbaş hayvanlar da, Allah’ın dininin nişânelerinden olup bunlarda bizim din ve dünya hayatımız için nice faydalar ve hayırlar vardır. Meselâ devedeki faydaları şöyle hülasa edebiliriz: Binit olarak kullanmak, yük taşımak, sütünü içmek, etini yemek, tüyünden faydalanmak, yavrulayarak çoğalmasından istifade etmek. Yaratılışından ibret almak: O denli kuvvetine ve o haşmetli sûretine nazaran nasıl insana boyun eğdirilmiş? Çocuklar bile nasıl onları çömeltip binebiliyor ve inebiliyor? Devenin sefer esnasında uzun süre susuzluğa dayanabilen bir yapısı vardır. Az yiyecekle de yetinebilir. Haşin görünümüne rağmen latif bir tabiata sahiptir ve teğannîden son derece zevk alır. Kurban edildikleri zaman da uhrevî olarak bize büyük faydalar sağlarlar. Dolayısıyla bunları da üzerlerine Allah’ın adını anarak kurban etmeli, etlerinden hem kendimiz yemeli, hem de kanaati sebebiyle istemeyen veya ihtiyacı sebebiyle isteyen tüm fakirlere yedirmeliyiz. O büyük büyük cüsseli hayvanları hizmetimize veren, maddeyi mâna karşısında aciz ve güçsüz kılan Rabbimizin üzerimizdeki sayısız lutuflarını düşünerek O’na şükretmeliyiz.

Şu kadar var ki, kurban kesen kişilerin gönüllerinde taşıdıkları niyetler ve duygular çok mühimdir. Çünkü kesilen kurbanların etleri de kanları da Allah’a ulaşmayacak; sadece onları kurban edenlerin takvâ duyguları Allah’a ulaşacaktır. Mühim olan o ibâdeti sırf Allah rızâsı için yapmak, kurban esnasında tekbir getirerek Allah’ı tâzim etmek, ululamak ve ihsan kıvamında bir kulluk yapmaktır. Rabbimizin kabul buyuracağı ve mükâfat va‘dettiği kulluk, işte ihsan seviyesinde yapılan böyle bir kulluktur. Böyle bir kulluğun alâmetleri:

  Kalpten yorgunluğun düşmesi,

  Allah için yapacağı işlerde kişiye hiçbir şeyin ağır gelmemesi,

  İbâdet nâmına hiçbir şeyden bıkıp usanmamasıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) de ibâdetlerde takvânın önemine dikkat çekerek:

“Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz; fakat kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim, Birr 33) buyurmaktadır.

Yüce Allah böyle iyilik ve ihsan sahibi mü’minlere büyük müjdeler vermektedir. Müjdelediği ilk şey ise, onları zâlimlerin şerrinden koruyacağı ve düşmanlarını yenilgiye uğratacağıdır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...