Hac Sûresi 26-29. Ayet Tefsiri


26-29 / 78


Hac Sûresi Hakkında

Hac sûresinin büyük bir bölümü Mekke’de, 19-24. âyetleri ise Medine’de nâzil olmuştur. Dolayısıyla onda hem Mekkî hem de Medenî sûrelerin özellikleri vardır. 78 ayettir. Bu sûrede hac ibâdetinin İbrâhim (a.s.) tarafından başlatılıp Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından devam ettirildiği anlatılır. Ayrıca 27. âyette “hac”dan açık olarak bahsedilir. Bu sebeple ona “Hac” ismi verildiği anlaşılmaktadır. 18. âyeti secde âyetidir. Fakihlerin ittifakıyla bu âyet okunduğu ve işitildiği zaman tilâvet secdesi yapılmalıdır. Mushaf tertibine göre 22, nüzûl sırasına göre 88. sûredir.

Hac Sûresi Konusu

Sûre kıyâmetin ödleri patlatan, yürekleri boğaza getiren ve insanların akıllarını başlarından alan dehşetli sarsıntısıyla başlar. Bunun mutlaka vuku bulacağı ise insanın topraktan başlayıp ana rahmindeki safhalardan geçerek doğup büyüyüp kemâle ermesi ve yaşlanıp ömrün en rezil devresine dönerek âhiret yolcusu olması, mü’min-münkir hiç kimsenin bu mecburi istikâmetten ayrılamaması; buna ilâveten ölü haldeki yeryüzünün her bahar yeniden hayat bularak her renkten, her koku ve tattan binlerce bitki bitirmesi delilleriyle te’yîd edilir. Sonra eserden müessire geçilerek Allah’ın birliği, sonsuz kudreti, bu vesileyle kabirlerdeki ölüleri diriltip hesaba çekeceği hatırlatılır. Fakat bu açık hakikat karşısında insanların aldığı pozisyonlar farklıdır. Kimi elinde hiçbir haklı delil olmaksızın Allah ile mücâdeleye kalkışır, kimi münafık tabiatıyla menfaati icabı kulluk gösterisinde bulunur, kimi de Allah’ın istediği bir kulluk yaparak rahmet-i Rahmân’a erer. Bu vesileyle mü’min, yahudi, hıristiyan, mecûsi ve müşrik inanç gruplarına temas edilip, bunların âhiretteki durumlarıyla alakalı olarak cehennemden son derece korkutucu, cennetten ise cezbedici birer manzara sunulur. Hac ibâdetinin Hz. İbrâhim ile başlayan ve kıyamete kadar imkânı yerinde bütün müslümanlara farz bir ibâdet olduğundan ve menâsikinden söz edilir. On beş yıla yakın bir süredir müşriklerin baskıları karşısında iyice daralan mü’minlere artık şavaşmaları için izin verilir. Önceki peygamberlerin ve kavimlerinin durumuna kısaca değinilerek Efendimiz ve mü’minler teselli edilir. Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’tan gelen hak kelam olduğu, gerçek ilim sahiplerinin bu konuda hiçbir tereddütlerinin olmadığı belirtilir. Hepsi de insanın yerini yurdunu terk ederek uzaklara gitmesini, çeşitli zahmetlere katlanmasını ve aynı inancı taşıyanlarla kader birliği yapmasını gerektiren hac ve cihattan sonra, aynı doğrultuda Allah yolunda hicret teşvik edilir. Allah Teâlâ’nın kâinatta tecelli eden varlık delilleri ve kudret akışlarına temas edilerek, insanlar gerçek bir tevhid inancıyla O’na kulluğa çağrılır. Hiçbir işe yaramaz bâtıl inanç ve hiçbir şeye hatta en küçük bir sivrisineği bile yaratmaya güç yetiremeyen sahte ilâhlardan uzaklaşmaları tavsiye edilir. Son olarak mü’minlere hitap edilerek namaz, zekât ve her türlü hayırlı amellerle Allah’a kul olmaları, Allah’ın kendilerine olan hususi ikramlarına karşılık O’nun yolunda hakkıyla cihad etmeleri, örnek yaşayışlarıyla İslâm’ı temsil ederek tebliğ etmeleri ve bu hususta en güzel yardımcı olan Allah’a güvenmeleri telkin edilir.

Hac Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada yirmi ikinci, iniş sırasına göre yüz üçüncü sûredir. Nûr sûresinden sonra, Münâfikn sûresinden önce inmiştir. Sûrenin üslûbu ve içeriği, bir kısmının Mekke, bir kısmının da Medine döneminde indiğini düşündürmektedir. Özellikle baş taraftaki âyetlerin Mekke döneminde inmiş olması ihtimali güçlü olduğundan, genellikle Mekkî olarak nitelenir ve bütününün iniş sırası itibariyle 103. sûre olduğu kabul edilir (bu konudaki rivayet ve görüşlerin değerlendirilmesi için bk. İbn Âşûr, XVII, 180-183; Derveze, VII, 73-74; Esed, II, 666; Emin Işık, “Hac Sûresi”, DİA, XIV, 420; Ateş, nüzûl sırası bakımından seksen sekizinci sûre olduğu kanaatindedir, bk. VI, 5).

وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ﴿٢٦﴾
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ﴿٢٧﴾
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ ﴿٢٨﴾
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ ﴿٢٩﴾
Karşılaştır 26: Bir vakit İbrâhim’e Kâbe’nin yerini hazırlayıp göstermiş ve şöyle buyurmuştuk: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evimi, onu tavaf edecekler, huzurumda ibâdete duracaklar, rukûya varıp secde edecekler için her türlü kirden temiz tut!”
Karşılaştır 27: “Bütün insanlara haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse çok uzak diyarlardan yola çıkan ve yolculuktan zayıf düşmüş yorgun develer üzerinde sana gelsinler!”
Karşılaştır 28: “Gelsinler de, hacda kendilerini bekleyen dünyevî ve uhrevî faydaları görsünler. Ayrıca Allah’ın onlara ihsân ettiği kurbanlık hayvanları, belirlenen günlerde üzerlerine Allah’ın adını anarak kessinler!” Bu hayvanların etinden hem siz yiyin, hem de darda kalmışlara ve yoksullara yedirin!
Karşılaştır 29: “Sonra gerekli temizlikleri yaparak kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o Beyt-i Atîk’i tavaf etsinler!”

TEFSİR:

Cenâb-ı Hak, Hz. İbrâhim’e Beytullâh’ın yerini göstermiş ve daha önceki temelleri üzerine orasını inşa etmesini emretmişti. (bk. Bakara 2/127) Böylece orası tevhidin ve yalnızca Allah’a ibâdetin bir merkezi hâline gelecekti. Bu çalışmaları sürdürürken dikkat edeceği hususları ise ona şöyle talim buyurmuştu.

    Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacak. Beytullâh’ı binâ ederken Allah’a ihlastan başka hiçbir gaye beklemeyecek, her şeyi sırf Allah rızâsı için ve samimi bir kulluk vazifesi olarak yapacak. Zaten “Beytullâh”, “Allah’ın evi” mânasında olup, sırf Allah için ibâdete mahsus hâne demektir.

    Beytullâh’ı onu tavaf edenler, namaz kılmak üzere kıyamda duranlar, rukû ve secde edenler için tertemiz tutacak. Buradaki temizlik hem maddi hem de manevî temizliktir. Dolayısıyla orasını hem ibâdete mâni maddi kirlerden ve pisliklerden temizleyecek; hem de şeytan işi birer pislik olan (bk. Mâide 5/90) putlardan ve dikili taşlardan temizleyecektir.

“Evimi temizle” ifadesine işârî olarak; “Kalbini, Allah’ın zikri dışında her şeyden temizle”mânası verilebilir.

Nakledildiğine göre, Allah Teâlâ peygamberlerden birine:

“- Benim için içini boşaltarak bir ev tanzim et ki, için de oturabileyim” diye vahyeder. O peygamber de:

“- Ya Rabbi! Seni hangi ev istiâb edebilir? Nasıl bir evden bahsediyorsun?” diye sorunca, Âlemlerin Rabbi:

“- Bu, benim mü’min kulumun kalbidir” buyurur.  Oraya yerleşecek olan Allah’ın zikridir ve kalbin Allah’ın zikri için boşaltılmasına işaret edilmiştir. Buna göre kalp önce gafletten, sonra da kademe kademe Allah’ın dışındaki bütün varlıkların düşüncesinden, dünya ve âhirete ait korku ve ümitlerden boşaltılacaktır. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 317)

    İnsanlara haccı ilan edecek; onlar da dünyanın uzak yakın çeşitli bölgelerinden gerek yaya olarak, gerekse uzaklardan geldiği için yorgun argın düşen develer üzerinde Beytullâh’ı ziyarete gelecekler.

Şâir şöyle der:

“Kim ki Kâbe nasib olsa Hudâ rahmet eder

Her kişi hânesine sevdiğini davet eder.” (Nahîfî)

Hac, -hâşâ- insanlara kuru bir meşakkat ve zorluk olsun diye farz kılınmış değildir. Bu ibâdetin sağladığı maddi ve mânevî, dünyevî ve uhrevî pek çok faydaları vardır. Uhrevî faydası günahların bağışlanması ve ilâhî rızâya erebilmeye vesile olmasıdır. Dünyevî faydası ise içtimâî, iktisâdî, ticârî ve siyâsî yönden müslümanların gelişmesine ve bir kısım imkânların değerlendirilmesine katkıda bulunmasıdır. Allah Teâlâ buyurur:

“Allah Kâbe’yi, o Beyt-i Harâm’ı, haram ayları, Kâbe’ye hediye edilen kurbanı ve kurbanlıklara takılan gerdanlıkları insanlar için maddî-manevî bir kalkınma ve geçim vesilesi kılmıştır. Şunu bilesiniz ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Çünkü Allah her şeyi hakkiyle bilendir.” (Mâide 5/97)

Hacda ticâretin mübah olduğunu bildiren diğer bir âyette de şöyle buyrulur:

“Hac mevsiminde ticâret yaparak Rabbinizden rızık talep etmenizde hiçbir günah yoktur.” (Bakara 2/198)

Hacca gelen insanlar, eğer kurban kesecekleri bir hacca niyet ettiler ise, “kurban günleri” olarak bilinen Zilhicce’nin 10, 11 ve 12. günlerinde, kurban edilmesi caiz olan deve, sığır, koyun, keçi gibi hayvanların üzerine Allah’ın ismini anarak, yâni بِسْمِ اللّٰهِ اَللّٰهُ اَكْبَرُ (Bismillâhi Allahu Ekber) diyerek kurbanlarını keserler. Etlerinden bir kısmını kendileri yer, bir kısmını ise darda kalmış yoksul ve fakirlere yedirirler. Şu kadar var ki, kendilerinin yemesi mübah, fakirlere yedirmeleri vaciptir. Mendup olan, kurbanın üçte birini kendi ve ailesi, üçte birini dostları ve akrabaları, üçte birini ise fakirlere ayırmaktır. Haccın menâsikini yerine getirdikten sonra hacılar kirlerini temizlerler. Yani sakal ve bıyığını düzeltmek, başını tıraş etmek, temizlenmesi gereken başka yerleri temizlemek gibi genel temizliklerini yaparlar. Adaklarını yerine getirirler. Son olarak da el-Beytü’l-Atîk olan Kâbe’yi tavaf ederek hac farîzalarını bitirmiş olurlar.

Burada iki hususa dikkat çekmek gerekir:

Birincisi; âyette bahsedilen tavaf hangi tavaftır? Çoğunluğun görüşüne göre bu, haccın farzlarından olan “ifâza yani ziyaret tavafı”dır. Bu tavaf yapılmadan ihramdan çıkılmaz, kirlerden de temizlenilmez. Buna göre âyette kullanılan “vav” harfi tertip ifade etmez. Yani farz olan sıra ne ise ona göre hareket edilir: Önce tavaf yapılır, sonra da tıraş olunup ihramdan çıkılır. Eğer bundan maksat, Mekke’nin dışından gelenler için vacip olan “vedâ tavafı” ise, buna göre âyetteki “vavlar”ın tertibe delâlet ettiği kabul edilir.

İkincisi; Kâbe’ye اَلْبَيْتُ الْعَت۪يقُ  (el-Beytü’l-‘Atîk) isminin verilmesinin hikmetleri şunlardır:

  Bu ifade “Kadim Ev” mânasına gelir. Gerçekten de yeryüzünde ilk kurulmuş en kadim evin ve mâbedin Kâbe olduğunda şüphe yoktur. (bk. Âl-i İmrân 3/96)

  ‘Atîk kelimesinin değerli, saygı değer, şerefli mânaları da vardır. Kâbe gerçekten böyledir; çok değerli ve şereflidir. Nitekim onun bir ismi de “Hürmetli Ev” mânasında “el-Beytü’l-Harâm”dır.

  ‘Atîk, özgür ve hür olmak mânasına da gelir. Kâbe zalim despotların saldırılarından ve sataşmalarından kurtulduğu için ona bu isim verilmiştir. (bk. Tirmizî, Tefsir 22/3) Ayrıca Kâbe, hiç kimsenin şahsî mülkü değil, temelden özgürdür. Aynı zamanda onun اَلْمُعْتِقُ (Mu‘tik), yani özgürlüğe kavuşturan mânası da vardır. Çünkü kendisini ziyarete gelenlerin boyunlarını günahlardan kurtarır.

Zaten kulun en mühim vazifesi, Rabbinin emirlerini tutmak, öncelikle de günahlardan sakınmaktır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-41-ayeti-ne-anlatiyor-197566-m.jpg
İbrahim Suresinin 41. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuran-i-kerimi-anlamak-neden-onemlidir-197561-m.jpg
Kur’an-ı Kerim’i Anlamak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Andolsun ki Biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misâli verdik.” (ez-Zümer, 27) Yine Cenâb-ı Hak âye ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-31-ayeti-ne-anlatiyor-197546-m.jpg
İbrahim Suresinin 31. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kurani-dogru-okumak-neden-onemlidir-197536-m.jpg
Kur’an’ı Doğru Okumak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “…Kur’ân’ı tâne tâne oku.” (el-Müzzemmil, 4) KUR’AN’I YÜZÜNDEN DOĞRU BİR ŞEKİLDE OKUMAK Hadîs-i şerîfte de Kur’ân’ı güzel ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/quotdogru-soz-soyleyinquot-ayeti-ahzab-suresi-70-197542-m.jpg
"Doğru Söz Söyleyin..." Ayeti (Ahzâb Sûresi 70)

Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Arapçası: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Meali ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-24-ayeti-ne-anlatiyor-197523-m.jpg
İbrahim Suresinin 24. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّم ...