Sure | Ayet | Karşılaştır |
---|---|---|
Âl-i İmrân / 38 |
Hz.
Zekeriya, Meryem’in yanında gördüğü hârikulâde hallerden etkilenerek, kendisi
ihtiyar ve hanımı da kısır olmasına rağmen Cenâb-ı Hak’tan temiz bir zürriyet,
sâlih bir evlat istedi. Allah Teâlâ da, onun duasını kabul buyurdu ve kendisine
Yahyâ’yı ihsan etti. 39. âyet-i kerîmede Hz. Yahyâ’nın dört mühim hususiyetine
dikkat çekilmektedir: › Allah’tan bir
kelime olan Hz. İsa’yı tasdik edici olması. Hz. İsa, babasız bir şekilde sırf
Allah Teâlâ’nın “Ol!” emriyle dünyaya geldiği için “kelime” olarak
isimlendirilmiştir. Bu tasdik, Yahyâ’nın ana karnına düşmesiyle başlamıştır.
Çünkü hayız ve nifastan kesilmiş, kısır, çok ihtiyar bir kadının hamile kalması
âdetullâha aykırı bir durumdur. Dolayısıyla Yahyâ, Cenab-ı Hakk’ın âdete aykırı
şeyler yaratabileceğine ve dilediğini yapabileceğine fiilen bir şâhittir. Şu
halde burada Meryem’in de, normal şartların dışında hamile olabileceğini bir
tasdik sözkonusudur. › Seyyid
olması. Hz. Yahyâ mü’minlerin efendisi; ilim, hilim, kerem, ibâdet ve takvâ
hususlarında toplumun önderi; bâtıla tenezzül etmeden en güzel şekilde
insanların rızâsını kazanabilen; yaşıtlarına üstün ve liderliğe layık bir
insandı. Çünkü o, hiçbir hatâya bulaşmamış, hiçbir günahla kınanmamış ve hiçbir
mâsiyeti de arzu etmemiştir. › Hasûr olması.
اَلْحَصُورُ (hasûr); nefsine hâkim; kudreti olduğu
halde nefsini bütün şehvetlerden, arzulardan hapseden, muhâfaza eden, bunu
fazlasıyla ve lâyıkıyla yapan demektir. › Sâlihlerden
bir peygamber olması. اَلصَّلَاحُ (salâh), hayrın her
türlüsünü içine alan bir sıfattır. Hz. Yahyâ, peygamberlerin sulbünden gelmiş,
sâlihler içinde yetişmiş ve vakti geldiğinde de ilâhî vahye mazhariyetle
peygamberlik rütbesine erişmiştir. Zekeriya
(a.s.), melekler tarafından kendisine verilen müjdeye çok sevinmiş, imkânsız
gibi gözüken bir şeyin gerçekleşecek olmasına hayretini gizleyememiş,
hamileliğin gerçekleştiğine dair kendisine bir alametin gösterilmesini
istemiştir. Bu, sadece aciz bir kul olarak merakını gidermek için dile
getirdiği bir talepti. Çünkü hamilelik gizli bir durumdu ve o zamanın tıbbî
imkânlarıyla bugünkü gibi hamileliği hemen tesbit mümkün değildi. Bu talep
üzerine Allah Teâlâ da ona, işaretle anlaşmanın dışında insanlarla üç gün
konuşamama gibi bir alâmet vermiştir. Âyetin devamında ise, “Bu esnâda
Rabbini çok zikret ve O’nu sabah akşam tesbih et” (Âl-i İmrân 3/41) buyrulmuş,
özellikle bu üç günlük süre içerisinde Allah’ın fazıl ve kereminin hâsıl olması
için Rabbini çokça zikretmesi istenmiştir. Ancak bir taraftan “konuşmama”,
diğer taraftan ise “zikirle” emredilmesiyle alakalı olarak iki farklı tefsir
yapılabilir: Birincisi;
bu konuşmama sadece dünya işleriyle alakalı idi. Fakat Allah’ı zikir ve tesbih
konusunda ise dili normal olarak çalışıyordu. Görüldüğü üzere bu da ayrı bir
mûcizedir. İkincisi;
buradaki çok çok zikirden maksat kalple zikirdir. Zekeriya (a.s.), diliyle
sükût etmekle birlikte, kalbiyle daima zikir hâlinde bulunmak ve Allah’ı asla
unutmamakla emrolunmuştur. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VIII,
37)
Burada
söz tekrar Hz. Meryem’e gelmektedir: |
|
Kur’an-ı Kerim’i okurken nerede durulup nerede geçilmesi gerektiğini bize gösteren duraklar mevcuttur. Bunlara “vakıf” denir. Vakıf; Kur’ân-ı Kerim ok ...
Hac suresinin 55. ayetinde şöyle buyrulur: Hac Suresi 55. Ayet Arapça: ِ وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ ال ...
Hac suresinin 46. ayetinde şöyle buyrulur: Hac Suresi 46. Ayet Arapça: ِ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓ ...
Hac suresinin 35. ayetinde şöyle buyrulur: Hac Suresi 35. Ayet Arapça: ِ اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى ...
Hac suresinin 30. ayetinde şöyle buyrulur: Hac Suresi 30. Ayet Arapça: ِ ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه ...
Hac suresinin 23. ayetinde şöyle buyrulur: Hac Suresi 23. Ayet Arapça: ِ اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ ...