Peygamberleri, onlara dediler ki: “- Evet, biz de sizin gibi ancak bir insanız; fakat Allah, Peygamberlik nimetini kullarından dilediği kimseye ihsan eder. Allah'ın izni olmadıkça da (isteğiniz üzere) size bir mûcize getirmemize imkânımız yoktur; ve müminler ancak Allah'a tevekkül etmelidirler. ﴾11﴿
Hem, bizim, Allah'a tevekkül etmememiz için, hangi özür olabilir ki, O bize yollarımızı dosdoğru göstermiş, hidayet vermiştir. Elbette bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. O halde tevekkül edenler, yalnız Allah'a tevekkül etmekte sebat etsinler” ﴾12﴿
O (Peygamberleri) inkâr edenler, Peygamberlerine şöyle dediler: “- Çaresi yok, muhakkak sizi, ya yurdumuzdan çıkaracağız, yahut dinimize dönersiniz. Bunun üzerine o Peygamberlere, Rableri şöyle vahy etti: “- O zalimleri muhakkak surette helâk edeceğiz; ﴾13﴿
Ve onlardan sonra, mutlaka sizi, o yurda yerleştireceğiz. İşte bu iş , makamımdan ve azabımdan korkana vaadimdir.” ﴾14﴿
O peygamberler, düşmanları üzerine Allah'dan zafer istediler ve her inatçı zalim de hüsrana uğradı. ﴾15﴿
O zalime, ölümünden sonra cehennem vardır ve irin suyundan içirilecektir. ﴾16﴿
Onu yutmağa çalışacak, fakat boğazından geçiremiyecek ve her taraftan kendisine ölüm gelecek; halbuki ölmiyecektir. Arkasından da şiddetli ve ağır bir azab, cehennemde ebedî kalış vardır. ﴾17﴿
Rablerine küfredenlerin (kâfirlerin) hali şudur: Yaptıkları ameller (boşa gitme bakımından) fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu biri küle benzer. Kazandıklarından hiç bir şey ellerine geçmez. İşte bu, hakdan uzak olan asıl sapıklıktır. ﴾18﴿