Hani, bir vakit Mûsa kavmine şöyle demişti: “- Allah'ın üzerindeki nimetini hatırlayın. Çünkü sizi Firavun ailesinden kurtardı; onlar sizi azabın kötüsüne sürüyorlardı ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı diri tutmak istiyorlardı. İşte bunda, Rabbinizden size büyük bir imtihan var; ﴾6﴿
Ve düşünün ki, Rabbiniz şunu bildirdi: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azabım çok şiddetlidir.” ﴾7﴿
Yine Mûsa şöyle demişti: “- Siz ve bütün yeryüzünde bulunanlar toptan, size verilen nimetlere nankörlük etseniz, şüphe yok ki, Allah şükrünüze muhtaç değildir ve zatında gereği üzere hamde lâyıktır.” ﴾8﴿
Size, sizden önce gelip geçen Nûh kavminin, Âd kavminin, Semûd kavminin ve onlaradan sonra da tafsilâtını ancak Allah'ın bildiği kavimlerin haberleri gelmedi mi? Onlara, Peygamberleri mûcizelerle gelmişlerdi de ellerini (hayretlerinden kendi ağızlarına veya konuşturmamak için Peygamberlerin) ağızlarına itip şöyle demişlerdi: “- Biz, sizinle gönderilen şeyi tanımıyoruz, ona inanmıyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyden, kuşku veren bir şüphe içindeyiz.” ﴾9﴿
Peygamberleri de (onlara) şöyle demişti: “- Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah'ın birliğinde şüphe edilir mi? O, günahlarınızı bağışlamak için sizi hak dine çağırıyor ve belirli bir vakte kadar size müsaade ediyor.” Onlar da (Peygamberlerine) dediler ki: “- Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıkları şeylerden (putlardan) çevirmek istiyorsunuz. O halde, doğruluğunu isbat eder açık bir delil bize getirin.” ﴾10﴿