Neml Sûresi
< 377 >
19. Cüz
Vicdanları bu âyetleri kesin bir şekilde doğruladığı halde, zulüm ve kibirleri yüzünden onları inkâr ettiler. Fakat bak, o bozguncuların sonu nice oldu! ﴾14﴿ Biz Davud'a ve Süleyman'a da ilim verdik; ve onlar, “Bizi mü'min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun” dediler. ﴾15﴿ Davud'a vâris olduğunda, Süleyman “Ey insanlar,” dedi. “Bize kuş dili öğretildi ve herşeyden bir nasip verildi. Bu ise apaçık bir lütuftur.” ﴾16﴿ Derken Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen ordusu toplandı. Hepsi de düzenli bir şekilde sevk ediliyordu. ﴾17﴿ Karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca “Yuvalarınıza girin, karıncalar,” dedi. “Tâ ki Süleyman ve ordusu, farkında olmadan sizi çiğnemesin.” ﴾18﴿ Bu söze gülümseyen Süleyman “Rabbim,” dedi. “Bana, anne ve babama lütfettiğin nimetlere şükretmeyi ve seni razı edecek güzel işler yapmayı bana ilham et. Ve beni, salih kullarınla birlikte rahmetine al.” ﴾19﴿ Kuşları denetlerken, “Hüdhüdü niye göremiyorum?” dedi. “Yoksa kayıplara mı karıştı? ﴾20﴿ “Ya bana açık bir mazeret getirir, ya da ben onu yaman bir azaba uğratır yahut keserim.” ﴾21﴿ Çok geçmeden hüdhüd çıkageldi ve dedi ki: “Ben senin bilmediğin birşeyi öğrendim ve Sebe' kavminden gerçek bir haber getirdim. ﴾22﴿
سُورَةُ النَّمْلِ
< ٣٧٧ >
الجزء١٩
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟ ﴿١٤﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْمًاۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥﴾ وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ ﴿١٦﴾ وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ ﴿١٧﴾ حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٨﴾ فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٩﴾ وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ ﴿٢٠﴾ لَاُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَد۪يدًا اَوْ لَا۬اَذْبَحَنَّهُٓ اَوْ لَيَأْتِيَنّ۪ي بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ ﴿٢١﴾ فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَق۪ينٍ ﴿٢٢﴾

Önceki Sonraki


logo