(Ey münafıklar) siz de tıbkı kendinizden evvelkiler gibisiniz. (Halbuki) onlar kuvvetçe sizden daha yamandı, malları, evlâdları daha çokdu. (Bu dünyâdaki) nasıybleri kadar (zevkden) fâidelenmek istediler. İşte sizden evvelkiler nasıl öyle nasıyblerince yaşamak istedilerse siz de yine kısmetinizce (zevkden) fâide aradınız. Siz de (o batağa) dalanlar gibi daldınız. Onların dünyâda da, âhiretde de yapdıkları boşa gitdi. İşte bunlar da husran içinde kalanların ta kendileridir. ﴾69﴿
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd, Semûd kavm (lerinin, Ibrâhîm kavminin, Medyen saahiblerinin, Mü'tefikelerin haberi de gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mu'cizeler getirmişdi. (İnanmadıkları için tamamen helak oldular). Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. ﴾70﴿
Mü'min erkekler de, mü'min kadınlar da birbirinin velîleri (dostları ve yardımcıları) dir. Bunlar (insanlara) iyiliği emrederler, (onları) kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allaha ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlar. Allah onları rahmetiyle yarlığayacakdır. Çünkü azîzdir (va'd ve vaîdini yerine getirmekden hiç bir şey Onu acze düşüremez), hakimdir (her şey'i yerli yerinde, hikmetle yapandır). ﴾71﴿
Allah, mü'min erkeklere de, mü'min kadınlara da — kendileri içinde ebedî kalıcı olmak üzere — altından ırmaklar akan Adn cennetlerini ve çok güzel meskenler va'detdi. Allahın bir rıdvaanı (rızaası) ise daha büyükdür. İşte bu, asıl bu, en büyük seadetdir. ﴾72﴿