(Babaları Yâkub A.S.) dedi ki: “-Bundan önce, kardeşi Yûsuf'u size emniyet ettiğim gibi, hiç onu size emniyet eder miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve o, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” ﴾64﴿
Nihayet zahire yüklerini açtıkları zaman, sermayelerini kendilerine iade edilmiş bulunca şöyle dediler: “- Ey babamız! Daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş, yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, hem bir deve yükü fazla zahire alırız; şimdi bu aldığımız, pek az bir zahiredir.” ﴾65﴿
Babaları: “- Siz ölümle kuşatılmadıkça, muhakkak surette onu (Bünyamin'i) bana getireceğinize dair Allah'dan sağlam bir yemini bana verişinize kadar, asla onu sizinle beraber gönderemem.” dedi. Onlar, babalarına yeminlerini verince, o şöyle dedi: “-Allah söylediklerimiz üzerine vekildir (onları yerine getirir).” ﴾66﴿
(Mısır'a hareket etmek üzere olan çocuklarına) dedi ki: “- Ey yavrularım! Şehire bir kapıdan girmeyin de, ayrı ayrı kapılardan girin (size nazar değmesin). Böyle olmakla beraber, Allah'ın hükmünden hiç bir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır; yalnız ona tevekkül ettim ve tevekkül edenler de yalnız ona dayanıp güvenmelidirler.” ﴾67﴿
Onlar, babalarının emrettiği şekilde şehre girince, (bu ayrı ayrı kapılardan girişleri), Allah'ın takdirinden hiç bir şeyi gideremedi (yine hırsızlıkla itham edildiler). Ancak Yâkub'un kendisine ait gözden korunma tedbirini, yerine getirdi. Doğrusu o (Yâkub A.S.) bir ilim sahibi idi. Çünkü biz kendisine vahy ile öğretmiştik. Fakat insanların çoğu (kâfirler), Allah'ın ilhamını bilmezler. ﴾68﴿
Yûsuf'un huzuruna vardıkları zaman, Yûsuf kardeşini (Bünyamin'i) yanına alıkoydu (ve ona): “- Ben senin kardeşinim, onların bize yapmış oldukları eziyetlere kederlenme” dedi. ﴾69﴿