Buna rağmen (helâk ettiklerimizden, azâbımız kendine gelmeden önce) îmân edip de îmânı kendine fayda veren bir şehir (halkı daha) olsaydı ya! Ancak Yûnus'un kavmi müstesnâ. (Onlar) îmân edince, kendilerinden dünya hayâtındaki rezillik azâbını açıverdik (onlardan kaldırdık) ve kendilerini bir zamâna kadar (dünya ni'metlerinden)faydalandırdık. ﴾98﴿
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, onların hepsi birlikte elbette îmân ederdi. Öyle ise sen mi insanları mü'min kimseler olsunlar diye zorlayacaksın? ﴾99﴿
Hâlbuki Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin îmân etmesi mümkün değildir.(Fakat O, irâdesini îmâna sarf eden kullarını hidâyete muvaffak kılar.) Azâbı ise, akıllarını kullanmayan (îmânsız)lara verir. ﴾100﴿
De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bakın!” Fakat o deliller ve korkutmalar, îmân etmeyecek bir kavme fayda vermez. ﴾101﴿
Yoksa (onlar) ille de kendilerinden önce gelip geçen (ümmet)lerin (başlarına gelen) günlerinin benzerini mi bekliyorlar? De ki: “Öyleyse (azâbı) bekleyin, doğrusu ben de sizinle berâber (azâbınızın nasıl olacağını) bekleyenlerdenim.” ﴾102﴿
Sonra peygamberlerimizi ve îmân edenleri kurtarırız. İşte böyle, mü'minleri kurtarmak üzerimize bir haktır. ﴾103﴿
De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dînimden bir şübhe içinde iseniz, artık (bilin ki, ben sizin) Allah'dan başka tapmakta olduklarınıza tapmam; fakat sizin canınızı alacak olan Allah'a ibâdet ederim! Çünki (ben) mü'minlerden olmakla emrolundum!” ﴾104﴿
“Ve (ben): 'Hakka yönelmiş olarak yüzünü (hak) dîne doğrult! Ve sakın müşriklerden olma!' (diye emrolundum).” ﴾105﴿
“Hem 'Allah'ı bırakıp, sana ne fayda verecek ne de zararı dokunacak şeylere yalvarma! Artık (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak sen, zâlimlerden olursun!' (diye bana emredildi).” ﴾106﴿