Celâlim hakkı için, ibret alırlar diye sözü (vahyi) onlar için ardı ardına yetiştirdik. ﴾51﴿
Bundan önce kendilerine kitab verdiğimiz o kimseler ki, onlar buna (Kur'ân'a da)îmân ederler. ﴾52﴿
Ve onlara (Kur'ân) okunduğu zaman: “(Biz) ona îmân ettik; şübhesiz ki o, Rabbimizden (gelen) haktır; zâten biz ondan önce de Müslüman kimseler idik” derler. ﴾53﴿
İşte onlara, (her iki kitâba da îmân etmelerinden ve) sabretmelerinden dolayı mükâfâtları iki def'a verilecektir; ve (onlar) kötülüğü iyilikle def' ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler. ﴾54﴿
Boş söz işittikleri zaman ise, ondan yüz çevirirler ve: “Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de sizedir; size selâm olsun; (biz) câhilleri (arkadaş edinmek) istemeyiz” derler. ﴾55﴿
(Habîbim, yâ Muhammed!) Şübhesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidâyete erdirir. Çünki O, hidâyete erecek olanları en iyi bilendir. ﴾56﴿
Bir de; “(biz) seninle berâber hidâyete tâbi' olursak, yurdumuzdan hemen çıkarılırız” dediler. Hâlbuki onları, katımızdan bir rızık olarak herşeyin mahsûllerinin(toplanıp) ona getirildiği, emîn bir hareme (Mekke'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu(üzerlerindeki ni'metimizi) bilmezler. ﴾57﴿
Hâlbuki (bol ve rahat) geçimleri ile şımarmış nice şehir (halkını) helâk ettik. İşte şu (harâb olmuş) meskenleri! Kendilerinden sonra (oralarda) ancak pek az oturulabilmiştir. Çünki (onlara) vârisler, biz olmuşuzdur. ﴾58﴿
Rabbin ise, onların ana (şehir)lerinde, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Zâten (biz), halkı zâlim kimseler olan şehirlerden başkasını helâk ediciler değiliz. ﴾59﴿