Mü'minûn Sûresi
< 348 >
18. Cüz
Âyetlerim size okunuyordu da, siz onları hep yalanlıyordunuz, değil mi? ﴾105﴿ Şöyle diyecekler: “Rabbimiz! Biz azgınlığımızın ve taşkınlığımızın kurbanı olduk da doğru yoldan sapmış bir topluluk hâline geldik.” ﴾106﴿ “Rabbimiz! Bizi bu ateşten çıkar. Eğer tekrar küfre dönersek, o takdirde biz gerçekten kendimize zulmetmiş kimseler oluruz.” ﴾107﴿ Allah da şöyle buyuracak: “O ateş içerisinde aşağılık bir şekilde kalın ve sesinizi kesin. Bana bir tek kelime bile olsun söylemeyin!” ﴾108﴿ “Zira kullarımdan: «Rabbimiz! Biz iman ettik, günahlarımızı bağışla ve bize merhamet et. Şüphesiz sen merhametlilerin en hayırlısısın» diyen bir grup vardı.” ﴾109﴿ “Ama siz onları hep alaya alırdınız. Sonunda bu tutum ve davranışlarınız size beni anmayı unutturdu; çünkü hep onlara gülüp duruyordunuz.” ﴾110﴿ “Ben de, sabretmelerine karşılık onları bugün mükâfatlan­dırdım. Evet onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.” ﴾111﴿ “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye soracak. ﴾112﴿ Onlar da: “Bir gün veya bir günden daha az bir süre kaldık; istersen sayanlara sor” diye cevap verecekler. ﴾113﴿ Allah şöyle buyuracak: “Doğrusu siz, çok az bir süre kaldınız. Keşke bunu vaktiyle bilseydiniz!” ﴾114﴿ “Yoksa bizim sizi boşuna yarattığımızı, sonunda bizim huzurumuza geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” ﴾115﴿ Mutlak hâkim ve yegâne gerçek olan Allah yüceler yücesidir. Ondan başka ilâh yoktur. O, çok şerefli arşın sahibidir. ﴾116﴿ Kim, hakkında hiçbir delil bulunmadığı ve bulunması mümkün olmadığı halde Allah’tan başka bir ilâha yalvarırsa, bunun hesâbını Rabbinin huzurunda mutlaka verecektir. Gerçek şu ki, kâfirler asla kurtuluşa eremezler. ﴾117﴿ Rasûlüm! De ki: “Rabbim! Günahlarımızı bağışla, bize merhamet et. Merhamet edenlerin en hayırlısı sensin!” ﴾118﴿
سُورَةُ الْمُؤْمِنُونَ
< ٣٤٨ >
الجزء١٨
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٠٥﴾ قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَٓالّ۪ينَ ﴿١٠٦﴾ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ ﴿١٠٧﴾ قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ﴿١٠٨﴾ اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ ﴿١٠٩﴾ فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ ﴿١١٠﴾ اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ ﴿١١١﴾ قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ ﴿١١٢﴾ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ ﴿١١٣﴾ قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١١٤﴾ اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ ﴿١١٥﴾ فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ ﴿١١٦﴾ وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ﴿١١٧﴾ وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ ﴿١١٨﴾

Önceki Sonraki


logo