(İslâm'ı kabûl ederek) ona icâbet edildikten sonra, Allah('ın dîni) hakkında (hâlâ)tartışanların delilleri ise, Rableri katında boştur; hem onların üzerine bir gazab ve onlar için(pek) şiddetli bir azab vardır. ﴾16﴿
Allah, kitâbı ve mîzânı (adâleti) hak ile indirendir. Hem ne bilirsin, belki de kıyâmet yakındır! ﴾17﴿
Ona inanmayanlar, onu acele isterler! Îman edenler ise, ondan korkan kimselerdir ve(onlar) gerçekten onun hak olduğunu bilirler. Dikkat edin! Kıyâmet hakkında tartışanlar, elbette (haktan) uzak bir dalâlet içindedirler. ﴾18﴿
Allah, kullarına çok lütufkârdır. Dilediğini (dilediği şekilde) rızıklandırır. Çünki O, Kavî (pek kuvvetli)dir, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir. ﴾19﴿
Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, ona o ekininde (kazancında) ziyâdelik veririz(artırırız). Kim de (sâdece) dünya ekinini (kazancını) isterse, ona (da) ondan veririz; ama (bu takdirde) onun âhirette, hiçbir nasîbi olmaz. ﴾20﴿
Yoksa onların, dinden Allah'ın kendisine izin vermediği şeyleri, kendilerine meşrû' kılan ortakları mı var? Hâlbuki (haklarında âhirette hüküm verileceğine dâir önceden söylenmiş) ayırma sözü olmasaydı, aralarında elbette hüküm verilmiş (işleri çoktan bitirilmiş)olurdu. İşte şübhesiz o zâlimler yok mu, onlar için, (pek) elemli bir azab vardır. ﴾21﴿
Kazandıkları (günahları)ndan dolayı (kıyâmet gününde) o zâlimleri çok korkan kimseler olarak görürsün; hâlbuki o (yaptıklarının vebâli), başlarına gelecek olan (bir netîce)dir. Îmân edip sâlih ameller işleyenler ise, Cennetlerin bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında, ne isterlerse vardır. İşte o (va'd olundukları pek) büyük lütuf, budur! ﴾22﴿