İnsanlardan bir kısım sefihler: “Onları (o Müslümanları) üzerinde bulundukları(yöneldikleri) kıblelerinden çeviren nedir?” diyecekler. (Ey Resûlüm! Onlara) de ki: “Doğu da batı da (her yer) Allah'ındır.” (O,) dilediği kimseyi (hikmetine binâen, kendi lütfundan)dosdoğru bir yola hidâyet eder. ﴾142﴿
İşte böylece sizi mu'tedil (a dâletli ve dengeli) bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine(hesab gününde u mum peygamberler lehine) şâhidler olasınız, pey gamber de sizin üzerinize şâhid olsun! Hem daha önce üzerinde bulunduğunu (kendisine yöneldiğin Kâ'be'yi) ancak, peygambere tâbi' olanları, ökçeleri üze rinde geri ye (küfre) dönecek olanlardan ayıralım diye kıble yaptık. Çünki şübhesiz (bu,) Allah'ın hidâyet ettiği kimselerden başkasına elbette ağırdır. Allah, îmâ nınızı (Mescid-i Ak sâ' ya doğru kıldığınız namazları) zâyi' edecek değildir. Şüb¬hesiz ki Allah, insanlara karşı elbet te Raûf (çok şefkatli olan)dır, Rahîm (çok merhametli o¬lan)dır. ﴾143﴿
(Ey habîbim!) Yüzünün göğe çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Artık seni, hoşnûd olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz; bundan sonra yüzünü Mescid-i Harâm tarafına (Kâ'be'ye) çevir! (Ey mü'minler!) O hâlde (siz de) nerede olsanız, artık (namazda)yüzünüzü onun tarafına çevirin! Hem doğrusu o kendilerine kitab verilenler, şübhesiz bunun Rablerinden (gelen) hak olduğunu gerçekten biliyorlar. Allah ise, (onların) yapmakta olduklarından gafil değildir. ﴾144﴿
And olsun ki, eğer (sen) kendilerine kitab verilmiş olanlara her ne delil getirsen,(yine de) senin kıblene tâbi' olmazlar. Sen de onların kıblesine tâbi' (olacak) değilsin. Onların bazısı da (diğer) bazıların kıblesine tâbi' değildir(ler). Celâlim hakkı için, eğer sana (vahiyle)gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, şübhesiz sen o takdirde, mutlaka zâlimlerden olursun! ﴾145﴿