De ki: “Hak geldi; artık bâtıl ne (bir şeyi) ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.”﴾49﴿De ki: “Eğer dalâlete düşersem, o takdirde ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Ama hidâyete ermiş isem, artık (bu da) Rabbimin bana vahyettiği (Kur'ân) sâyesindedir.” Şübhesiz ki O, Semî' (hakkıyla işiten)dir, Karîb (herşeye çok yakın olan)dır.﴾50﴿(Ey Resûlüm!) Hâlbuki (onları mahşer günü) dehşete düştükleri zaman bir görsen; artık (onlar için) kaçış yoktur, çünki (onlar) yakın bir yerden yakalanmışlardır.﴾51﴿Artık (iş işten geçtikten sonra): “Ona (Muhammed'e) îmân ettik” demişlerdir. Fakat uzak bir yerden (âhiret âleminden, dünyada olması gereken îmânı) elde etmek, onlar için nasıl (mümkün) olur?﴾52﴿Hâlbuki daha önce onu gerçekten inkâr etmişlerdi. Ve uzak bir yerden gayba (taş)atıyor (bilmeden ileri geri konuşuyor)lardı.﴾53﴿Artık, onlarla canlarının çekmekte oldukları şeyler arasına engel konulmuştur. Nitekim daha önce benzerlerine de böyle yapılmıştı. Çünki onlar, (kendilerine) kuşku veren bir şübhe içinde idiler.﴾54﴿
Fâtır Sûresi
Hamd, göklerin ve yerin Fâtır'ı (yaratıcısı), melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. (O, mahlûkatı) yaratmada (maddeten veya ma'nen, kime)ne dilerse arttırır. Şübhesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.﴾1﴿Allah insanlara rahmetten ne açarsa, artık onu tutacak kimse yoktur. Ve neyi tutarsa, ondan sonra da onu salıverecek kimse yoktur. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.﴾2﴿Ey insanlar! Allah'ın, üzerinizdeki ni'metini hatırlayın! Allah'dan başka sizi gökten ve yerden rızıklandıracak bir yaratıcı mı var? O'ndan başka ilâh yoktur. Öyle ise (tevhidden şirke) nasıl çevriliyorsunuz?﴾3﴿