200 kayıt bulundu
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 16: O takvâ sahipleri: “Rabbimiz! Şüphesiz biz iman ettik; ne olur günahlarımızı bağışla ve ateşin azâbından bizi koru!” derler.
اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿١٦﴾
Elleżîne yekûlûne rabbenâ innenâ âmennâ faġfir lenâ żunûbenâ vekinâ ‘ażâbe-nnâr(i)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 17: Onlar sabreden, söz ve davranışlarında dürüst olan, ilâhî emirlere gönülden itaat eden, mallarını Allah yolunda harcayan ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenlerdir.
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿١٧﴾
Essâbirîne ve-ssâdikîne velkânitîne velmunfikîne velmustaġfirîne bil-eshâr(i)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 18: Allah, adâleti ayakta tutarak, kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığına bizzat şâhittir. Ayrıca bütün melekler ve kendilerine ilim verilmiş olanlar da tam bir doğruluk, adâlet ve hakkâniyet içinde aynı gerçeğe şâhittirler. Evet, O’ndan başka bir ilâh yoktur. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ ﴿١٨﴾
şehida(A)llâhu ennehu lâ ilâhe illâ huve velmelâ-iketu veulû-l’ilmi kâ-imen bilkist(i)(c) lâ ilâhe illâ huve-l’azîzu-lhakîm(u)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 19: Şüphesiz Allah katında tek makbul din İslâm’dır. Ehl-i kitap, ancak kendilerine Peygamber’in hak olduğuna dâir bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Artık kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şunu bilsin ki Allah, elbette hesâbı çok çabuk görendir.
اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ ﴿١٩﴾
İnne-ddîne ‘inda(A)llâhi-l-islâm(u)(k) vemâ-ḣtelefe-lleżîne ûtû-lkitâbe illâ min ba’di mâ câehumu-l’ilmu baġyen beynehum(k) vemen yekfur bi-âyâti(A)llâhi fe-inna(A)llâhe serî’u-lhisâb(i)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 20: Buna rağmen Allah’ın dinî hakkında seninle tartışırlarsa onlara de ki: “Ben bütün varlığımla Allah’a teslim oldum; bana tâbi olanlar da O’na teslim oldular.” Kendilerine kitap verilenlere ve dinden imandan habersiz ümmîlere de: “Siz de teslim oldunuz mu?” diye sor. Eğer teslim olurlarsa doğru yolu bulurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.
فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟ ﴿٢٠﴾
Fe-in hâccûke fekul eslemtu vechiye li(A)llâhi vemeni-ttebe’an(i)(k) vekul lilleżîne ûtû-lkitâbe vel-ummiyyîne eeslemtum(c) fe-in eslemû fekadi-htedev(s) ve-in tevellev fe-innemâ ‘aleyke-lbelâġ(u)(k) va(A)llâhu basîrun bil’ibâd(i)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 21: Şüphesiz Allah’ın âyetlerini inkâr eden, peygamberleri haksız yere öldüren ve kendilerine adâletli davranmayı öğütleyenleri de öldürenler yok mu, onları pek elem verici bir azap ile müjdele.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٢١﴾
İnne-lleżîne yekfurûne bi-âyâti(A)llâhi veyaktulûne-nnebiyyîne biġayri hakkin veyaktulûne-lleżîne ye/murûne bilkisti mine-nnâsi febeşşirhum bi’ażâbin elîm(in)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 22: Onların bütün yaptıkları dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Onları azaptan kurtaracak hiçbir yardımcıları da yoktur.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ ﴿٢٢﴾
Ulâ-ike-lleżîne habitat a’mâluhum fî-ddunyâ vel-âḣirati vemâ lehum min nâsirîn(e)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 23: Kendilerine kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Onlar, aralarında hakem olması için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar da, sonra onlardan bir gürûh Allah’ın hükmünü kabulden yüz çeviriyor. Zâten bunlar dâimâ yüz çevirirler.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٢٣﴾
Elem tera ilâ-lleżîne ûtû nasîben mine-lkitâbi yud’avne ilâ kitâbi(A)llâhi liyahkume beynehum śumme yetevellâ ferîkun minhum vehum mu’ridûn(e)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 24: Bunun sebebi onların: “Sayılı birkaç gün dışında bize ateş asla dokunmayacak” demeleridir. Uydurdukları bu tür yalanlar, dinleri hususunda kendilerini aldatmıştır.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۖ وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٢٤﴾
Żâlike bi-ennehum kâlû len temessenâ-nnâru illâ eyyâmen ma’dûdât(in)(s) veġarrahum fî dînihim mâ kânû yefterûn(e)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 25: Geleceğinde hiç şüphe olmayan kıyâmet günü hesaba çekmek için onları bir araya topladığımızda halleri nice olacak? Çünkü o gün herkes iyi-kötü ne yapmışsa karşılığını eksiksiz alacak ve hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir.
فَكَيْفَ اِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٥﴾
Fekeyfe iżâ cema’nâhum liyevmin lâ raybe fîhi vevuffiyet kullu nefsin mâ kesebet vehum lâ yuzlemûn(e)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 26: De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü çekip alırsın; dilediğini yüceltip aziz kılar, dilediğini alçaltıp zelil edersin. Bütün hayırlar yalnız senin elindedir. Şüphesiz sen, her şeye kâdirsin.
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢٦﴾
Kuli(A)llâhumme mâlike-lmulki tu/tî-lmulke men teşâu vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ(u)(s) biyedike-lḣayr(u)(s) inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 27: Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diri, diriden de ölü çıkarırsın. Dilediğin kimseyi de hesapsız rızıklandırırsın.
تُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۘ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّۘ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٢٧﴾
Tûlicu-lleyle fî-nnehâri vetûlicu-nnehâra fî-lleyl(i)(s) vetuḣricu-lhayye mine-lmeyyiti vetuḣricu-lmeyyite mine-lhayy(i)(s) veterzuku men teşâu biġayri hisâb(in)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 28: Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile irtibatı tamâmen kopmuş olur. Ancak kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden korkarsanız ölçülü bir şekilde onlara dostluk gösterebilirsiniz. Yine de Allah sizi azabından sakındırıyor. Çünkü sonunda dönüş, yalnız Allah’adır.
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ ﴿٢٨﴾
Lâ yetteḣiżi-lmu/minûne-lkâfirîne evliyâe min dûni-lmu/minîn(e)(s) vemen yef’al żâlike feleyse mina(A)llâhi fî şey-in illâ en tettekû minhum tukâ(ten)(k) veyuhażżirukumu(A)llâhu nefseh(u)(k) ve-ila(A)llâhi-lmasîr(u)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 29: De ki: “İçinizdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah’ın her şeye gücü yeter.
قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢٩﴾
Kul in tuḣfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu ya’lemhu(A)llâh(u)(k) veya’lemu mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ard(i)(k) va(A)llâhu ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)
Karşılaştır Âl-i İmrân Sûresi 30: Kıyâmet günü herkes dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükleri önünde hazır bulacak; ama kendisi ile günahları arasında çok uzun bir mesafe olmasını isteyecek. Allah sizi azabından sakındırıyor. Çünkü Allah, kullarına çok şefkatlidir.
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًاۚۛ وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍۚۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَدًا بَع۪يدًاۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ۟ ﴿٣٠﴾
Yevme tecidu kullu nefsin mâ ‘amilet min ḣayrin muhdaran vemâ ‘amilet min sû-in teveddu lev enne beynehâ vebeynehu emeden ba’îdâ(en)(k) veyuhażżirukumu(A)llâhu nefseh(u)(k) va(A)llâhu raûfun bil’ibâd(i)


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...