Bakara Sûresi 238. Ayet Tefsiri


238 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ ﴿٢٣٨﴾
Karşılaştır 238: Namazları, özellikle orta namazı vaktinde, eksiksiz ve şartlarına uygun olarak kılmaya devam edin. Allah’ın huzurunda derin bir saygıyla el bağlayıp divan durun.

TEFSİR:

“Namazı muhafaza”, en kıymetli varlıklarımızı koruduğumuz gibi, namazları da öyle korumak, onları eksiksiz bir şekilde vakitlerine, rukûn ve şartlarına, vâciplerine, sünnetlerine ve âdâbına dikkat ederek, huşû içinde devamlı kılmaktır. “Namazlar”dan maksat, bir günde kılınan beş vakit namazdır. “Orta namaz”ın hangisi olduğu hakkında ise farklı rivayetler vardır. Bu göre:

1. Maksat ikindi namazıdır. Çünkü o, geceleyin kılınan akşam ve yatsı namazlarıyla gündüzün kılınan sabah ve öğle namazları ortasında yer almaktadır. Bu mânaya, Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz’in Hendek gazvesi sırasında buyurduğu şu söz de delâlet etmektedir:

“Müşrikler bizi orta namaz yâni ikindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” (Müslim, Mesâcid 205; Buhârî, Cihâd 98)

İkindi vaktinde insanlar, ticâret, alış veriş ve diğer çalışmalarla yoğun bir şekilde meşgul olduklarından, bu hengâmede ikindi namazının kaçırılmamasına dikkat çekilmiştir. Efendimiz de, “İkindi namazını kılmayan kimse ehlini ve malını kaybetmiş gibidir” ikâzında bulunmuştur. (Buhârî, Mevâkît 14; Müslim, Mesâcid 200)

2. Sabah namazıdır. Nitekim Rasûllullah (s.a.s.), bir gün sabah namazını kılıp rukudan önce kunut yapmış, elini kaldırıp dua etmiş ve sonunda: “İşte bu, içerisinde boyun büküp dua ederek kılmamız emredilen orta namazıdır” buyurmuştur. (Beyhaki, Sünenü’l-Kübra, I, 461)

3. Öğle namazıdır. Zeyd b. Sabit (r.a.) şöyle anlatır: “Peygamber (s.a.s.), öğle sıcağında namaz kılar, insanlar da kendilerini sıcaktan koruyacak barınaklarında bulunurlar, cemaate gelmezlerdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, orta namazdan bahseden âyeti indirdi ki maksat öğle namazıdır.” Rivayete göre o zaman öğleyin Efendimiz (s.a.s.)’in arkasında ancak bir iki saf cemaat bulunurdu. Resûlullah (s.a.s.): “Vallahi, gönlümden geçiyor ki şu namaza gelmeyen kavmin üzerlerine evlerini yakayım” buyurmuş, bunun üzerine bu âyet inmiştir. (Buhârî, Ezan 29; Nesâî, İmâmet 49) Bir de öğle namazı, Resûlullah’ın Cebrâil’in imamlığı ile kıldığı ilk namazdır. Bundan başka cuma namazı bu vakittedir. Bunun fazileti ise bilinmektedir.

4. Akşam namazıdır.

5. Yatsı namazı olduğu da söylenmiştir.

6. Beş vakit namazın tamamıdır. Çünkü namaz, iman ile diğer ameller arasında ortada bulunan bir ibâdettir.

7. Orta namaz beş vakit namazdan başka bir namaz olup, mesela gece namazı olması da mümkündür. Çünkü en özenilen ve insanın en dingin olduğu vakitte kılınan namaz olması sebebiyle bu mâna da göz ardı edilemez. (bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VI, 164-165; Elmalılı, Hak Dini, I, 810-812)

Bu görüşler içinde orta namazın “ikindi namazı” olması görüşünün delilleri daha kuvvetli olup müfessirler daha çok bu görüş üzerinde karar kılmışlardır. Fakat mevsimlere ve iklimlere göre bu vakitlerden birinin önem kazandığı da bir gerçektir. Mesela Mekke-Medine için orta namaz ikindi iken, Türkiye için sabah namazı olabilir. Bunun delillerinden biri ay takvimine göre günün ilk namazı akşam olup buna göre orta namaz sabah namazıdır. Ayrıca Türkiye’de en çok kaçırılan namaz da sabah namazıdır. “Orta namaz” ifadesinin beş vakti içine alması ise ayrı bir mâna ve önem taşımaktadır.

Âyetin, “Allah’ın huzurunda derin bir saygıyla el bağlayıp divan durun” (Bakara 2/238) kısmı, namaz kılarken kulun Allah huzurunda saygıyla duruşunun nasıl olması gerektiğini haber verir. Burada geçen “kunût” kelimesinde “bir şeye ısrarla devam edip durmak, itaat etmek, huşû içinde olmak, susmak ve kıyamda durmak” gibi mânalar vardır. Dolayısıyla âyet bize, Allah’a gönülden itaat ve kulluğa devam etmemizi, ibâdetlerimizi huşû içinde edâ etmemizi, susarak ve etraftan alakamızı keserek dikkatimizi namaza teksif etmemizi ve mümkün olduğu ölçüde kıyam, kıraat, rukû, secde ve dualarımızı uzun yapmamızı emretmektedir.

Âyetin şöyle bir de iniş sebebi vardır:

Zeyd b. Erkam (r.a.) der ki: “Biz namaz kılarken konuşurduk. Yine kişi namazda yanında bulunan arkadaşı ile konuşurdu. Bu âyetle, namazda susmakla emrolunduk ve konuşmamız yasaklandı.” (Müslim, Mesâcid 35; Buhârî, Amel fi’s-Salât 2)

Namaz kulu Allah’a bağlayan o kadar mühim bir ibâdettir ki, Yüce Rabbimiz, ne durumda olunursa olunsun hiçbir şekilde onun terk edilmesine izin vermemektedir:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...